Louis benim barışma fikrimi onayladığından beri sorunsuz iki gün geçirmiştik. Bende şaşırıyordum. Biz mutlaka bir şekilde tartışırdık. Nasıl sakin günler geçiriyoruz hiç bilmiyorum.
İki gündür evimizde -Louis'nin evinde- vakit geçiriyorduk. Film falan izleyip birbirimize saçma sapan espiriler yapıyorduk. Benim yanımda gülmesini ölesiye seviyorum. Gülerken gözlerinin kısılmasını, gözlerinin yanında oluşan kırışıklıkları bile seviyorum. Bu adam bana hayatımda daha önce hissetmediğim duyguları hissettiriyor ve ben bunu seviyorum.
Bugünü dışarda geçireceğimizi söylediğinde ona nereye gideceğimiz hakkında uzunca sorular sordum ama o asla hiç bir soruma açıklayıcı cevaplar vermedi. Sadece iki gündür oturmaktan sıkıldığını, bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Bende onu daha fazla zorlamadım. En kötü ne olabilirdi ki? Louis ile nereye gitsem mutlu olurdum zaten.
Üstüme çokta abartısı olmayacak, rahat hareket edebileceğim bir şeyler giymemi istedi. Bu da benim ne yapacağımızı iyice merak etmemi sağlıyordu. Tomlinson, bunu ödeyeceksin.
Geçen seneden kalma ama asla giyilmemiş olan eşofmanımsı takımımı giydim. Eşofmanımsı diyorum çünkü satan adam bana eşofman diye satmıştı ama kıyafatin eşofmanla hiçbir ilgisi yoktu. En azından güzel görünüyor ve Louis’nin dediği gibi rahat. Hem Louis'de bunun gibi bir şey giymişti. Kendimi ayna karşısında düzeltirken dışardan gelen Louis'nin sesini duydum.
''Biraz acele edemez misin prensess.'' Bir hışımla kapıyı açıp üstüne yürüdüm.
''Ben prenses değilim Loueh!'' Bu dediğim üzerine gülümseyip aramızdaki bir kaç adımı kapattı ve yanağıma masum bir öpücük kondurdu.
''Biliyorum sevgilim, sadece odanda çıkarmak içindi.'' diyip elimi tuttu ve kapıya yöneldi. Ona bir şey diyemedim...
********
Bana göre kısacık olan boyuyla arkamdan gözlerimi kapatmaya çalışıyordu ve eminim parmak ucunda yürüyordu. Ah tommo görmeme izin verseydin böyle kıvranmak zorunda kalmazdın!
''Şimdi gözlerini açacağım, hazır mısın?'' kulağıma doğru eğilip bu şekilde fısıldamasının vücuduma verdiği elektrik akımını görmezden gelerek kafamı onaylar şekilde salladım. Göremiyordum ama hissediyorum, şuan arkamda
bu halime sırıtıyor.
Ellerini yavaşca gözlerimden çekmesi ile kısa çaplı bir şok geçirirken etrafı süzdüm. Bir buz pistinin girişinde öylece dikiliyorduk. Louis böyle romantik şeylerden anlamazdı. Ben ona hep paten yapmak istediğimi söylediğimde ise o mükemmel kıçını kırmak istemediğini söylerdi. Gülümseyip boynuna sıkıca sarıldım. O da bana sarılarak karşılık verdi.
''Hadi ama Harreh bütün gün burda dikilemeyiz değil mi?'' dedi yerde duran patenleri işaret ederek. Ona gülümseyip az ilerdeki banka oturdum ve ayağımdaki ayakkabıları patenlerle değiştirdim. O da benim yaptığımı yapıtığında birbirimizden destek alarak kalktık. Bir iki saçma yürüyüşden sonra ben alışmıştım ama o hala yalpalıyodu ve Tanrım! Biz daha piste bile çıkmamıştık.
''Bana bir iylik yap ve kıçımı kırmamam için yardımcı ol.'' dedi ve gülümsedi.
''O kıçına senden çok değer veriyorum, emin ol Tomlinson.'' dedim sırıtarak. Saçma bir şekilde birbirimizi süzmeye başlamıştık ama onunla buzda sex yapamayacaktım. Elimi tutarak beni piste sürükledi.
Sendelemeden yürümeye o da alışmıştı. Piste adımımı attığım an başımdan aşağıya kırmızı gül yaprakları dökülmeye başladı. Tamam sözümü geri alıyorum. Louis romantik şeylerden anlarmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I can't lose you
Fanfiction''Yanında uyumaktan nefret ediyorum, zaman boşuna gidiyor sanki. Şapkan, bilekliğin ne bileyim şu hep boynunda olan haç kolyen olmak istiyorum. Bana söz ver, beni bırakma. Yokluğunda kafayı yerim ben...'' dedikten tamı tamına 28 saat 52 dakika sonr...