KARMAŞA

17 1 0
                                    

Gözkapaklarıma gecenin karanlığı sızarken uyku mahmurluğuyla gözlerimi açtım.Yattığım yerin yumuşak olduğunu idrak ettiğim sırada etrafı incelerken istemdışı ayağa kalktım.Yatak odasına benziyordu.Köşedeki tekli koltukta uyuyan bir siluet görünce bir adım geriledim.Kapıya doğru yürüdüm.Bu evin neden her köşesi ahşaptandı.Kapıyı açmaya çalıştım ama açılmadı.Biraz zorlayınca ise kapıdan bir ses duyuldu."Şifreyi tekrar giriniz."Odanın sessizliğini homurtu doldurduğu sırada yatağa geri fırladım.
"Artık bir rahat dur küçük kız."
"Bu ev özellikle kaçırdığın kişilerin kaçamaması için mi tasarlarlandı?" Bunu gerçekten merak ediyordum.
"Çok konuşuyorsun."
Gözlerim yeniden uykuyla buluşurken garip bir şekilde huzuru hissettim.
Daha yeni uyanırken gerindim.Boş gözlerle etrafa baktığım sırada kapının açık,koltuğun boş olduğunu gördüm.Ayaklarım uzun zaman aynı çorabı giydiğimden
,ayaklarımın bir parçası haline gelip ısıtma görevini yapamıyordu.Ayağa kalkıp açık kapıdan içeri geçtim.Yerler buz gibiydi.Bu gidişle iyi üşütücektim.İçerideki bütün camlar açıktı,içerinin soğuğu dışarıdan farksızdı.Kollarımı bedenime sarıp tabak seslerinin geldiği yöne yöneldim.
"Camlar..." dedim anlamasını umduğum bir sesle.
"Kapat." dedi.İnsan 'tamam' falan derdi kapat neydi.Hızlıca kapısı açık olan yerlerin camlarını kapatıp elimi yüzümü yıkadım.
Özenle yerleştirilmiş kahvaltılık kaplarının yanında karşılıklı iki tabak ve masanın başında bir tabak vardı.Tabakların desensizliği dikkatimi çekerken,üçüncü tabağın kim için konulduğuna karşı merakım daha ağır basıyordu.Tir tir titrerken"Çalıştır" dedi.Eskiden yere kendinden emin basan adımlarım şimdi ısıtıcının yanına çekingen adımlar atarak gidiyordu.İki gün içinde kendine çok güvenen Hazel'e ne olmuştu bilmiyordum.Isınmak için ellerimi sıcağa doğru uzatırken bedenimin buzları çözülüyordu sanki.Gözlerim duvarda asılı duran saatin yanındaki mat beyaz takvime takıldığında beni kaçırdığından beri dört gün geçtiğini fark ettim.O kadar olmuş muydu ya.Sanırım ilk gün sandığım daha fazla uyumuştum.Kapının metalik sesi duyulduğunda kapıya doğru yöneldi.Sert ve tok sesli bir adamın sesini duydum."Benim yetiştirdiğim çocuk asla hata yapmaz.Yapamaz.Sen 22 yıl boyunca asla hata yapmazken bir anda hata yapasın mı tuttu?"Ses artık sinirden bağırıyordu.İçeriye girdiğinde otuzlu yaşlarında asker kamuflaj kıyafetli simsiyah gür saçlı mavi gözlü ve bembeyaz tenli biri girdiğinde az önce bağıran kişi ile alakası olmadığınu fark ettim.Adam girdiği gibi masanın başına oturdu.Demek baş köşedeki tabak onundu.Masaya oturmamı işaret ettiğinde konuşmaya bana soru sorarak gireceğini düşünmediğimden bir an afalladım.
"Bora ne yaptı sana?" anlamayan gözlerle adamın mükemmel gözlerine bakıp "Bora kim?" dedim.O kimdi sahi.Adam sabır dilenircesine derin bir nefes aldı. Şaşırmıştı ama bunu dışarı vurmuyordu.
"Ben Orhan.O da Bora." dedi beni kaçıranı gösterirken."Babasıyım."Hah işte.Bir asker oğlu tarafından kaçırılmadığım eksikti.
"Hazel sana zarar vermek istemiy..."derken otoriter bir ses ile.
Bora sözünü kesti "Belki ben vermek istiyorum...O kızın ablası annemi öldürdü." dedi.O sırada babası ona uyarıcı bir bakış atığında süt dökmüş kedi gibi olup uysallaştı.Babasına saygı duyuyordu.
"Baban ve ablanın seni umursadığı yok zaten.Bu iş çözümlenene kadar Borayla olmak zorundasın." dedi konuyu uzatmadan.
"Korkman gereken zamanın kaçma veya polisi arama girişimine girmen olarak görüyorum." dedi ve domateslerden birini çatalına batırdı.
"Benim küçüklüğümü nerden biliyorsunuz?"
"Sana bilgi veremem."
"Bu evde Dağdelen soyadına birini istemiyorum!"Bora'nın bağırışı yerimden sıçramama neden olmuştu.
"Nefretin gözünü kör ediyor Bora kendine gel."
"Beni burda kendi isteğimle tutabilecek bir nedeniniz yok." dedim kendime güvenip.Adam mimiklerini sabit tutarak cebinden bir kağıt çıkardı.
"Bu kağıdı okuyunca fikrin değişecek." Bana uzattığı sararmış kağıdı elime aldım.Eski olduğu her halinden belliydi.Bu kağıt anılarımın bir köşesinde gizlenmiş gibiydi...Hatırlıyordum.Yamuk katlaşınışı,Kağıdın düzensiz kesilişi çok tanıdıktı.Parmaklarım kağıdın kat yerinde gezinirken yavaşca açtım.
Güvendesin yeşilim.
Kağıda yazılmış iki kelime kalbime bıçak saplanmış etkisini yaratmıştı.Annemin bana yıllar önce komodinimin üst çekmecesinde saklamamı istediği kağıttı bu.Uzun zamandır elime dahi almıyordum.Hatta aklıma dahi geldiği söylenemezdi.Bunu bana verirken bu kağıdı bana veren kişiye güvenmemi tembihlemişti.Yeşilim kelimesi annemle aramdaki bir kod gibiydi.Gözlerimin yeşilliğini çok severdi ve hep böyle hitap ederdi bana.Dediği gibi gerçekten de benim burda kalmam için bir sebepti bu.
"A-annemi nerden tanıyordunuz?"
"Annen ajan ben asker,ablan model eşim magazin dergisinin sahibi..."Daha fazla soru sormamaya karar verdim.

HEDEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin