Son 24 Gün

58 9 33
                                    

Bölüm Müziği: Tuğçe Kandemir/Eli Türkoğlu-Bu Benim Öyküm

Kanserli hastalar ve onların hasta hücrelerinden oluşan küçük internet sitemde yazdıklarım çoğu insan için umut oluyordu. Hatta sadece kanserli insanlar için değil işitme engelliler için kendi yazdıklarımı video şeklinde çevirerek yazıların yanına yerleştiriyordum. Görme engelliler için sesli olarak kayıtlar koyuyordum. Günümün çoğu odamda, bu internet sitesiyle geçiyordu. Zaten ölecek olmam beni iyilik yapmaya ve umut olmaya itmişti. Tuhaf bir şekilde kendimi bununla mutlu oldurmaya alışıyordum. Hatta alışmaktan da öteye gidiyordum, bunu seviyordum.

İnsanların umudu olmak dediğime bakmayın. O günlerde ben öyle sanıyordum ama başkalarının umudu olmaya çalışırken kendi umudumu kaybediyormuşum.

Zaman her şeyin ilacıydı değil mi? Herkes böyle düşünürdü. Işık bir aydınlıktı değil mi? Herkes böyle söylerdi.

Öyleyse neden zaman geçtikçe her şeyin kötüye gideceği bi hastalığım vardı? Sonu ölüme ulaşacaktı ve kimi yaz akşamları gökyüzünde görülen tek bir yıldız olarak anılacaktım. Yıldız da bi ışık sonuçta değil mi? O zaman neden o yaz akşamı beni görenlerin içi huzurla aydınlanmayacaktı, hatta aksine hüzünle kapkara kesilecekti?

Hikayemin devamı; bu ve bunun gibi sorularla devam ediyor. Çünkü bence hayata gelmek zorunda kalan kişi, yaşamak için kendine sorular sormayı öğrenmeli.

Odamın penceresine sırtımı yaslamış, blogum için bir sonraki yazı konumu düşünmeye devam ediyordum. Sırtımda küçük bir titreşim ve bununla beraber bir ses hissedince irkildim. Arkamı döndüğümde dün akşam tanıştığım işitme engelli arkadaşımı gördüm. Göz göze gelince tebessüm ettiği dudakları anında açıldı ve dişlerini göstererek güldü. O bana el sallarken ben de ona gülümsedim. Ellerinin işaret ve baş parmaklarını birleştirip karın hizasında tuttu ve ardında hızlıca ters çevirdi. 

"Nasılsın?" diyordu. Bütün parmaklarımı birleştirdim ve salladım, sonra da onun yaptığı hareketin aynısını yaptım.

"İyiyim, sen nasılsın?" demiştim. Yüzünden gülümseme hiç eksik olmuyordu. Bu bana da yansıyordu. Biri karşınızda böylesine içten gülüyorsa sizin de gülmeniz kaçınılmaz olur. 

"İyiyim." dedi.

Bir süre öylece gülümseyerek bakıştık. Tabi, daha sonra dayanamadım ve sağ elimi karın hizamda tutup bir şeyi bölüyormuş gibi hareket ettirdim, sonra iki elimin yumruğunu üs üste vurdum. Sağ elimin işaret parmağını biraz kıvırarak karın hizamda bir hilal çizdim ve tam göbek deliğimin oraya doğru çektim, "nasıl" işaretini yaptım, bir elimi düz tutum ve diğer elimin işaret parmağını ona sürterek yukarı çıkarttım. Havada bir soru işareti çizerek sorumu tamamladım.

"Sürekli taş bulmayı nasıl başarıyorsun?" 

Elinin serçe ve baş parmağını açık bırakıp diğerlerini kapattı, bileğini de diğer eliyle tutup döndürdü. Sonra iki elini de omuzlarından yukarı çıkardı ve boynunun orada yumruk yaptı.

"Meslek sırrı."

Telefonumun çalma sesini duyunca Gökdeniz'e "Bir dakika," dedim ve yatağıma koşarak telefonu aldım. 

Hastaneden arıyorlardı, açtım hemen.

"Alo."

"İyi günler Gökçe Hanım, sizi Özel Mihri Şifa Hastanesin'den arıyorum, ben Yağmur."

Sesi oldukça tizdi, zaten şu telefonda konuşmalık işleri de hep böyle ince sesliler yaparlardı.

"İyi günler Yağmur Hanım, buyurun."

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin