Geçmişin Kırıntıları

37 4 0
                                    

Ağaçların dalları ay ışığında, bir ressamın kaleminden çıkmış gibi mükemmel bir görüntü sergiliyordu. Zihnimin içinde sessiz çığlıklar atan küçük bir kız çocuğu vardı. Tırnaklarını Zihnime kazımak istercesine bastırıyordu. Biliyorum. Düşünmem için çok zaman var. Ama sanki boğuluyordum. Karanlık duman her tarafımı sarmış, etrafa bir şey görebilme umudu ile bakıyordum. Ama ne görebildiğim bir gerçek ne de yalan vardı.
Bütün benliğimi kaybetmiş...
Düşüncelerim buz tutmuş...
Zihnime karanlık çökmüş...
Sanki bir daha nefes alamayacakmışım gibi , içime havayı çektim. Kafamı karanlık bir o kadar da güzel, yıldızların  asılı olduğu sahneye çevirdim.
Gökyüzüne.
Yavaşça havayı soludum. Hava soğuk olduğu için nefesim buharlaşıyordu. Buhar gittikçe yayılıyordu etrafa.
Nefessiz kalıp, bir süre içerisinde nefes almayı o kadar istersin ki! Nefes alıp verdikten  sonra onun hiçbir değeri kalmaz.
Aynı insanlar gibi.
Bazılarımız sırf bir heves için birilerinin duygularını kırabiliyorken,
Bazılarımız ise o nefesin ne kadar önemli olduğunu onsuz bizim öleceğimizi bilip bırakmamaları.
'Doğanın kanunu '
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Gözlerimi gökyüzünden çekip arkama yaslandım.
Hep kendime soruyorum.
'Ben değerli birimiyim?'
Ah!
'Değerli'
İnsanlar için ne kadar önemli bir kelime.
Üç hece, yedi harf...
"İyimisin?"
Bu ince bir o kadarda kibar sesin sahibi, hayat arkadaşım Zeynep.
Gözlerimi diktiğim banktan almayıp cevap verdim.
"Sence?"
Ağlamaktan çatallaşmış sesim, sanki bedenimden tiksiniyormuş bir an önce çıkmak istermiş gibi iğrenç çıkmıştı. 
Sıcak bir el, çıplak omzumu sıvazladı.
"Hadi içeri geçelim. Hava buz gibi. Sonra yarın sabah 'işe gitmek istemiyorum hastayım' dersin."
Buruk bir gülümseme yüzümde yer aldı. Ailem bile beni bu kadar düşünmezken...
Kafamı yavaşça kahverengi  gözlere çevirdim. Yüzünde hiç bir mimik yokken, gözlerinde ise endişe ve üzüntü vardı.
Ölümle burun buruna gelmiş, kızıl gökyüzünün altında yaşıyorum. Yanımda bana arkadaşlık eden bu dünyada o. Ama bu arkadaşlıktan öte benim görünmez bedenim gibi.
Zamansız...
Bedenimin elverdiği güçle sandalyeden ayağa kalktım. Soğuk zemine bastığımda vücudumda bir titreme oldu. Yavaşça balkon kapısına doğru yürüdüm.
"Terlik  giy!"
Uyarısını umursamadan yürümeye devam ettim.
Her adım atışımda sanki bedenim güçsüzleşiyordu. Bacaklarımın titrediğini ve bedenimin enerjisi kalmadığını fark ettim.
Bir adım daha atacağım zaman kalp atışlarımın sesini kulaklarımda hissetmeye başladım.
Ölüm kulağıma eğilip fısıldadı,
'Ölmeyi hak ediyorsun'
Zihnim gittikçe kararmaya devam ederken,
birinin bağırışlarını işittim.
Daha fazla bacaklarıma yük olmak istemeyen bedenim kendini boşluğa bıraktı.

                                  ●○•°●○•°●○•°●○•°

Yorgun bedenimi artık taşıyamayacak hale geldiğim için direk odama geçip yatmak istiyordum. İki katlı geniş villanın önüne geldiğimde, geçmişin karanlık izlerini taşıyan yorgun yeşil gözlerimi etrafta gezdirdim.
Korumalar evin etrafında dikiliyorlardı. Babam ne olursa olsun beni korumaktan vazgeçmiyordu.
Soğuktan titreyen ellerimi çıkartıp cebimden metal anahtarı aldım ve kapının kilidine geçirmeye çalışıyordum. Parmaklarım buz tuttuğu için anahtarı hissetmiyordum. Sonunda evin kapısını açtım. Kapıyı kapatıp evde ilerlemeye başladım. Sessizlik evin içine çökmüştü. Büyük, benim odam aksine bembeyaz salona girdiğimde annemi göremedim. Eve her geldiğimde salonda oturup yine o saçma magazin dergilerini okurdu.
Arkamı dönüp beyaz merdivenlerden çıkmaya başladım. Bacaklarım artık isyan bayrağını çekmişti. Merdivenlerin sonuna geldiğimde uzun koridorda ilerlemeye başladım. Benim odam annemin odasının karşısındaydı. Odama  doğru ilerlerken garip iniltiler duymaya başladım.
Neydi bunlar?
Annemin odasından geliyordu. Yavaşça kapıya yaklaştığımda sesler daha net duyulmaya başlamıştı. Kaşlarımı iyicene çattım. Kapının önüne geldiğinde kapı tamamen kapalıydı.
Kapının kulpunu yavaşça çevirip odaya girdim.

Gökyüzünden bir cansız beden daha düştü...
Alev her yeri sardı...
Günahlarımın ağacından usulca, geçmişimin kanlarını taşıyan yaprak yeryüzüne doğru süzüldü...

Gözlerimi açtığımda insanın gözünü kör edecek cinsten ışık belirdi.  Yüzümü buruşturup kafamı yan tarafa doğru çevirirken başımda  ani bir şekilde ağrı belirdi.
"Alara?"
Endişeli ve yorgun sesin sahibi Zeynep di.
Gözlerimi iyice aralayıp ağlamaktan kızarmış ela  gözlerine baktım. Açık kumral saçları dağılmış, bembeyaz teni solgun ve bir okadar da yorgun yüzüne çevirdim bakışlarımı.
"Daha iyisin değil mi?"
Boğazımda ki yumru yerini acı tada bırakmıştı.
Zar zor yutkunurken acı tat ağzıma yayıldı.
Yüzümü buruştururken Zeynep 'in dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana ard arda sorular yönetmeye başladı.
"Doktoru çağırayım mı? Bak iyi değilsin sen! Ya da iyisin. Ay bilemedim şimdi. Bak ne-"

"Zeynep!" Demeyi becerebilmiştim en sonunda.
Bana bakışlarını yönelttiğinde konuşmaya başladım.
"İyiyim merak etme." Dedim yatıştırıcı bir sesle.
Ardından devam ettim.
"Sadece boğazım kuruduğu için yutkunurken zorlandım."
Bakışlarıyla 'eminmisin' der gibi bakıyordu.
Boğazımı temizleyip doğrulmaya çalışırken Zeynep ' de yardımcı oluyordu. En sonunda rahat bir pozisyona geldiğimde konuşmaya başladım.
"Birincisi bana öyle bakma. İkincisi ise ard arda sorular sorma ve son olarak bana neden ölecekmişim gibi davranıyorsun?"
Bir an bana bakakaldı.
Ben ona sabırsız bir bakış atarken saçlarını sağ omzunda toplayıp , direklerini yatağın ucuna yerleştirdi.
"İlk olarak sana nasıl bakıyorum? İkincisi endişelendiğimden dolayı sana sorular sormaya başladım. Üçüncüsü ise sen gayet iyisin. Sadece çok bitkin düştüğün içi  bayılmışsın. Senin için o kadar endişelendim  ki! Sana bir şey oldu diye! Tekrar eski haline döneceğin ihtimalini düşünmeden edemedim."
Ona hala baktığımı görünce neden öyle baktığımı anlamış olmalı ki söze başladı.
"Emir ile ayrıldık!"
Zeynep in sevgilileri ile ilişkilerini pek umursadığım söylenemezdi. Ama Emir onun için farklıydı sanki.
Hele onun için bu kadar ağlamışsa!
İfadesiz bir suratla
"Beklenen son!" Dedim.
Zeynep bana bakışlarını çevirip bir şey söyleyecek di ama içeri doktorun girmesi ile kelimeleri geri yuttu.
Kırklı yaşlarda ki bayan doktor güler yüzle içeri girdi. Kısa bir diyaloğun ardından taburcu olabileceğimi söyledi.
Ve şuan oturmuş televizyon seyrediyorduk.
Daha fazla romantik diziye dayanamayacağımı anladığımda, heyecanlı bir şekilde onun tabiri ile güzel  (!) diziyi izlemeye devam eden arkadaşıma çevirdim bakışlarımı.
"Zeynep ben yatıyorum. Sende şu saçma şey ne zaman biterse yatarsın."
Onayladığına dair mırıltılar çıkarırken bende merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım.
Odama girip yatağımın üzerine yattım.
Zaten bu gün çok yorulmuştum. En iyisi uyumak diyip gözlerimi kapattım.

 
Göz kapaklarım sanki etime yapışmış bir şekilde duruyordu. Yavaşça gözlerimi aralayıp karşımdaki süslenmiş Zeynep e çevirdim bakışlarımı. Elini beline koymuş bana bakıyordu.
Yatakta doğrulup onu süzmeye başladım.
En sonunda sorumu sordum.
"Sen nereye gidiyorsun böyle? "
Saçlarını savurup bana bakarak.
"Emiri unutmak için dışarı çıkacağım. Sende biraz hava al. Hadi tatlım bay!"
Deyip odadan çıktı. Gözlerimi devirip banyoya girdim. Aynaya baktığımda yeşil gözlerim uyumaktan şişmiş, siyah dağılmış saçlarım la birlikte ölü bir tabloyu andırıyorduk...

Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra altıma siyah dar pantolon, üstüme siyah göbeği hafiften açık bustiyer, siyah deri ceket ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Siyah uzun saçlarımı tarayıp evden çıktım.
Yolda ilerlerken ani bir patlama sesi ile çığlık attım. Kulaklarım uğuldarken kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Bedenim tir tir titriyordu.
Acaba ne oldu?
Baksammı ki?
Eğer yaralı biri varsa yardım edebilirdim.
Titreyen bacaklarıma aldırmadan yavaşça sesin olduğu yöne doğru ilerlemeye başladım.
Bedenim benden bağımsız bir şekilde titrerken yavaşça nefes aldım.
Sokağa girdiğimde gördüğüm manzara karşısında ne yapacağımı bilemedim.
Bir adam yerde kanlı bir şekilde yatıyordu.
Hızlı bir şekilde adamın yanına gittim. Beyaz gömleği kandan dolayı kıpkırmızı olmuştu.
Nereden yaralandığını anlamak için gömleğinin düğmelerini dikkat ederek açıyordum.
Adam ağzını hafiften oynatarak birşeyler demeye çalışıyordu.
"Merak etme ben tıp öğrencisiyim. Sen kendini yorma! Şimdi ambulansı arayacağım. Gözlerini  açık tutmaya çalış! "
Telefonumu  cebimden çıkarıp 112 yı tuşlayıp kulağıma götürürken telefonun aniden çekilmesi ile kafamı arkaya çevirip baktım. Tepemde tepkisiz bir şekilde bekleyen iri yarı adam vardı.
Kafasını yana çevirip
"Ne yapalım bu kızı abi?"
Kafamı adamın baktığı yöne çevirip karşıdaki adama baktım.
Ben başıma nasıl bir bela aldım böyle!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 17, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DIANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin