Okulun son günü dönüşüm töreni için erkenden kalktım. Çok eski yıllar önce, büyük dedem çok güçlü büyüler yapıp Kraos'u kurtarmış. Ama büyü yeteneği ne yazık ki ailesine geçmemiş. Ben ise şuan Kraous tarafından saygıyla eğitiliyorum. Ailem Kraos hükümeti tarafından sıradan oldukları için öldürüldü. Muhtemelen bir kaç sene sonra aynı "kaza" benim de başıma gelecek. Ama bunları şimdilik unutmalıyım. Kaldığım daireden hızlıca çıkarak okula vardığımda büyük sınıf büyücülerin havada patlamalar yaratarak eğlendiğini gördüm. Az sonra sınıfa girdiğimde sakince yerime oturdum. Hiç arkadaşım yoktu. Büyü yeteneğim olmadığı için bana kimse saygı duymazdı. Ama şimdi lise 2 öğrencisi olacağım için bir bölüm seçmem gerekirdi. Büyü, insanın ruhsal haline göre değişkenlik gösteren bir sanattır. Lise 1.sınıfta ruhsal haller analiz edilip, lise 2 için o hali güçlendirecek büyülü aletler verilir. Sınıf arkadaşlarıma aletleri verilirken müdürün beni çağırmasıyla yerimden kalktım.
"Buyrun efendim." diyip kollarımı önümde birleştirdim. Müdür sempatik biriydi ve ailemi tanıyıp onların kasten öldürüldüğünü bilen tek kişiydi.
"Biliyorsun ki büyü yeteneğin ortaya çıkamadığı için sana özel aletler vermek zorundayız." dedi müdür.
"B-bir saniye! Özel aletler mi!" dedim. Büyü yeteneği olmayan kişilere böyle bir uygulama yapılmazdı.
"Yeni bir uygulama. Hadi eşyanı seçmeye gidelim." dedi müdür. Benimle sakin konuşmaya özen gösteriyordu.
Müdürle beraber eşyaların olduğu odaya giderken üst sınıfların "yeteneksiz" diye fısıldayışlarını duyuyordum. Az sonra girdiğim odada çok az eşya vardı. Müdür bana özenle hepsini denettirirken hiç bir aletin bana uygun olmayışını şaşkınlıkla izliyordu.
"Neden sadece bir süre büyüsüz yaşayıp sonra da korkunç bir kazaya kurban olmama izin vermiyorsunuz?" diye bağırdım. Ellerim yumruk şeklindeyken kaza lafını üstüne basa basa söylemiştim.
Müdür beni hemen kolumdan tutup ağzımı kapattı.
"Sessiz ol, kimse duymasın. Eşyaları denemeye devam etmeliyiz." dedi müdür. Ağlamamak için kendimi tutarken eşyaları gezmeye devam ettim. Odadaki her aleti denedikten sonra mutsuz bir şekilde geri dönmeye başladık. Daha önce gözüme çarpmayan cam bir kutunun içerisinde bir yüzük gördüm. Üzerinde kırmızı bir taş ile aşırı küçüktü.
"Bu da ne?" dedim. Büyülenmiş gibiydim.
"Efsanelere göre bu yüzüğün üzerindeki taş büyük deden tarafından kutsanmış. Ailenden herkes bu taşı denemiş olmasına rağmen hiç sonuç çıkmadı. Ailenin ölümünden beri kutu hiç açılmadı."
"Ya ben? Ben denemedim."
"Gerçekten olacağına inanıyor musun?" dedi müdür. Benim için üzülüyordu.
"Haklısınız efendim." dedim ve yolumuza devam ettik.
Okulun geniş bahçesinde başım eğik bir şekilde yürürken büyük bir yıkılma sesi duyduk. Her ikimizde arkamıza döndüğümüzde az önceki yüzüğü gördüm.
"Kraous'un Gözleri!" dedi müdür. Müdürü ilk kez böyle görüyordum.
"Seni seçti Eray! Seni seçti!"
"Ne?"
"Yüzük kullanılmaz, yüzük seçer!" müdür bağırıyordu. Okul ortamı ise tamamen dışarı dökülmüştü.
Yüzük önümde dururken müdürün bağırışları kulaklarımı çınlatıyordu.
"Al onu!"
Aldım. Yüzüğü tek bir hamleyle aldım ve elime taktım. Müdürün ağladığını gördüğümde şaşkınlıktan kendime tokat attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜCÜ
FantasyNormalleri ve üstünleri ayıran ince bir çizginin tam üzerindeydi Eray. Bir adım öne giderse insanlığını, bir adım geriye giderse hayatını kaybedecekti.