O gün, kafeden içeri girdiğinde düşündüğüm ilk şey, insanlık tarihinin görüp görebileceği en mükemmel varlık olduğundu.
Kahverengi tonlarının hakim olduğu tarzın, yandan ayırdığın koyu saçların ve onlarla harika bir uyum sağlamış olan gözlüklerin ile birlikte mükemmel görünüyordun, tamamen mükemmel.
Kahveni alıp etrafa sakince bir göz gezdirdiğinde, bakışlarının benim gözlerimle buluşmasını istedim.
Bakışların, cam kenarında bulunan masaya sabitlendiğinde oraya oturacağını anlamak zor değildi.
Dışarıyı izlerken yüzüne takındığın ifaden gördüğüm en etkileyici şey olabilirdi, öyle ki içtiğin kahve olup beni yudumlamanı isteyeceğim türdendi.
Sonsuza kadar izlemek isteyeceğim bir görüntüydün, son bulmasın istediğim bir manzaram olduğunu düşünmekten başka bir şey yapmıyordum.
Kafeden çıktığını görmek manzaranın solmuş olduğunu belirtirken, aynı zamanda hafif yağan yağmurun gök gürültülü bir havaya dönüşmesi gibi hissettirmişti.
Bulunduğum bütün yerler, hatta tüm hayatım senden sonra yeni bir anlam kazanmış gibiydi, benden geçmeyecek olan bu ani etkin bana kendi ruhumu bile unutturmamı sağlamıştı.