Karşımdaki masaya oturuyordun, ve ben de senin kahve içişini izliyordum. Buradaki en önemli nokta ise benim demiş olduğum kahveyi almandı.
Yine bir gün, kahve almak için beklediğimiz sırada, bana hangi kahveyi alman gerektiğini sormuştun.
Bu, senden beklemediğim bir davranıştı ve düşününce oldukça garipti. Ama sen, zaten başlı başına garip bir insandın.
Adını sorduğumda, tüylerimi ürperten sesini hissettim. Ve aynı zamanda benim adımı hatırlamanı istiyordum. Aklımda dönen, 'Keşke adımı hatırlasa.' düşüncesi asla son bulmuyordu.
"Ben Seongwu, ve sen de Daehwi olmalısın."
Ve sen adımı hatırlıyordun, Seongwu. Benim adımı hatırlıyordun, bu inanması güç olan bir mucize gibiydi.
Masadan kalktığında, üzerine bir şeyler karalamış olduğun kağıdı almadan gittin. Unuttuğunu düşündüğüm sırada kendime engel olamayarak masana doğru ilerledim.
Kalktığın masanın önüne geldiğimde, duran kağıdı gördüm. Üzerinde bir şeyler yazıyordu. Titrek ellerimle kağıdı aldığımda, kelimelerin kalbime ağır geldiğini, ezip geçtiğini hissettim.
'Kahve güzeldi, Daehwi. Tıpkı senin gibi.'