Nihal artık okul çağına gelmişti. Annesi evin bir odasını hiçbir kreşte görülmeyecek şekilde dizayn ettirip, istediği zaman istediği şeyi yapmasına ortam hazırladığı için onu kreşe gönderme ihtiyacı hissetmemişlerdi. Bu yüzden okula birinci sınıftan başlayacaktı. Şehrin en güzel, en özel okuluna gidiyordu elbette. Artık dışarı daha çok gidip geleceği için ona özel bir şoför de tutulmuştu. Defne de okula gidip gelirken onu yalnız bırakmıyordu. Giderken onunla gidiyor, sonra çıkışta tekrar gelip onu alıyordu. Böylelikle Nihal'in anne ve babasının vicdanı tamamen rahat oluyordu. Çünkü nasılsa üzerlerine düşen görevleri fazlasıyla yerine getirdiklerine inanıyorlardı. Hangi anne baba çocuğunun üzerine bu kadar düşer, tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayabilirdi ki? Hangi anne baba çocuklarına bir kez olsun olumsuz bir cevap vermemiş, onu üzecek şeyleri etrafından hızla uzaklaştırabilmişti ki? Evet evet onlar çok iyi anne babalardı. Buna cânı gönülden inanıyorlardı.
Henüz okulun ikinci haftasıydı. Defne Nihal'i okuldan almaya gitmiş, arabanın hemen yanında çıkmasını bekliyordu. Nihal sinirli bir şekilde geldi. Çantasını atar gibi Defne'ye verdi. Defne soru sormaya vakit bulamadan Nihal konuştu:
-nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum! Defne şaşkın:
- Canım noldu sana, kimden nefret ediyorsun ?
-Öğretmenimden!
-Aa o niyeymiş?
- Nefret ediyorum işte !
Nihal bunu söylerken ağlamaya başladı. Sonra devam etti.
-Hiçbirşeye izin vermiyor. Ne yapsam kızıyor. Bıktım artık.
Defne ne yapacağını şaşırdı. Eğilerek
-Hadi eve gidelim. Annenle babana anlatırız olur mu? dedi.
-Bana ne ya. Ben istemiyorum. Okula bi daha gelmeyeceğim.
Arabaya binip eve gittiler. Akşam anne ve babası gelince Nihal şımararak ağlamaya başladı. Olanları anlattıklarında Ekrem sinir küpüne döndü. Defne'ye dönüp o ateş püsküren gözleriyle baktı. Defne bu bakışlara ilk defa maruz kalıyordu. O anda sanki kalbine birşey saplanmış gibi oldu. Sanki tüm bunları kendi yapmış da suçlanıyor gibi hissetti. Ekrem ona yaklaşıp:
-Ve sen de hiçbirşey yapmadan geldin öyle mi ! diye bağırdı.
Defne titriyordu. Titrek ve kısık bir sesle:
-Ne yapabilirdim ki Ekrem bey. diyebildi.
-Gidip o öğretmen olacak ipsizle neden konuşamadın? Neden hesap sormadın! Biz sana ne diye para veriyoruz? Kızımıza sahip çık, onu kolla diye değil mi!
Sonra hışımla arkasına döndü.
-Hayır anlamıyorum. O adam kendini ne sanıyor ! Nihal'in kimin kızı olduğunu bilmiyor!
İşaret parmağı ile annesinin kollarında teselli bulan Nihal'i göstererek
-O benim kızım. Ve herkes ona benim kızımmış gibi davranacak ! Bunu Hiç kimse hiçbir zaman unutmayacak! Unutacak olursa da hatırlatırım.
Odada sessizlik oldu. Bunu bozan da Mehtap oldu:
-Skandal. Skandal bu! Böyle birşey mümkün değil. Hayır canım olamaz. Asla kabul edilebilecek bir şey değil.
Sonra kızının başını okşamaya devam ederek:
-Tamam kızım, geçti.. deyip tesellisine devam etti.
Defne olanlara şaşkınlıkla bakıyordu.
Bu kadar küçük bir mesele nasıl da olağan üstüymüş gibi rağbet görmüştü. Bu güne kadar bu insanların kızlarına olan tavırlarına alışmak şöyle dursun, her yeni olayda daha çok şaşkına dönüyordu. İçindeki ses de sesini hep daha fazla yükseltiyordu. "Bak bak, sen bu yaşına geldin, neler neler yaşadın da sana arka çıkan hiç kimse olmadı. Ya Nihal öyle mi ? Baksana en ufak birşeyde nasıl da dünya ayağa kalktı!" Bir yandan Nihal i çok seviyor, öbür yandan da bu sesin de etkisiyle ona karşı büyük bir kıskançlık duyuyordu.
Ekrem hızla ona döndü.
-Yarın bu işi halledeceksin! dedi. Defne şaşkın şaşkın
-Ne yapacağım? diye sordu.
Bu soru Ekrem'i daha çok kızdırdı.
-Hâlâ ne yapacağım diye bön bön soruyor !
Sonra kendini sakinleştirip.
-Kızım gidip adama kızımı üzmemesini söyleyeceksin. Yoksa ben onu fena halde üzerim. Ona aynısını ilet tamam mı?
-Hıhı tamam.
Sabah olmuştu. Defne'nin içindeki aşırı öz güvensizlik onu sabaha kadar düşündürdü. Sürekli kafasında bişeyler döndü. 'Öğretmenin karşısına çıkıp ne diyeceğim? Nasıl diyeceğim? Konuşamam ki ben!' Diye diye kendini yiyip bitirmişti.
Sonunda sabah oldu. Nihal'i hazırladı. Kendisi zaten hazırdı. Kahvaltılarını yapıp çıktılar. Ekrem ise çıkmadan önce işaret parmağını sallayarak Defne'ye:
-Söylediklerimi sakın unutma tamam mı? demişti.
Defne ise bu soruya başını sallayarak cevap vermekten başka bişey yapmadı. Yol boyunca söyleyeceklerini kafasında tasarlayıp sürekli onları tekrar etti.
"Bakın hocam" diyecekti. "Siz daha Nihal'in ailesini tanımıyorsunuz. Onlar kızlarının üzülmesine asla tahammül edemezler. Bu yüzden sakın onu bir daha üzmeyin. Yoksa siz de üzülürsünüz ona göre. Beni buraya Nihal'in babası gönderdi. Ayağını denk alsın yoksa fena olur dedi. Benden söylemesi, gerisine karışmam. Ama aklınız varsa bulaşmayın, ne diyorlarsa onu yapın derim ben" evet bunları aynen iletmeye kararlıydı. Sonra Nihal'in öğretmeninin o anki durumunu hayal etti. Hayalindeki öğretmen bu konuşma karşısında iki büklüm olmuş, korkudan ağlamaklı bir şekilde: "Aman efendim çok özür diliyorum. Lütfen Ekrem beye beni affetmesini söyleyin. Söz veriyorum bir daha asla böyle bir şey tekrar etmeyecek"...
Okula varmışlardı. Defne okulu şimdiye kadar sadece dışarıdan görmüş, zaten dışarıdan görünümüne çoktan hayran kalmıştı. Şimdi ise içine giriyordu. Kapıdaki güvenliğin saygıyla "buyurun efendim" demesi ona kendini özel hissettirmişti. Sonra okulun içinin temizliği, koridordaki o hoş koku, sınıf kapılarının o özenle seçilmiş olduklarının belli olması, merdivenlerden çıktıkça duvarlarda asılı olan resimli genel kültür bilgileri, her merdiven basamağında birer cümlelik yazılı olan adabı muaşeret kuralları. Herşey ona kendini özel ve değerli hissettirmişti. Sanki buradaki herşey sırf onun için tasarlanmış gibi. Ama ne yazık ki o buraya değil öğrenci olarak gelmek, anca gelse gelse bir öğrencinin dadısı olarak gelebildi. Bu düşünce onun içine kapanmasına sebep oldu. Tekrar geçmişine kızmaya başladı. "Ahh yalancı Zehra öğretmen. Eğer bana doğruyu söyleseydin belki de böyle bir okulda okurdum. Ya da o gün.." birden Nihal in dürtmesiyle bu düşüncelerinden sıyrıldı. Ona doğru baktı. Nihal:
-İşte öğretmenler odası burası. Diyerek bi odanın kapısını gösterdi. Defne:
-Hah tamam. dedi. Sonra birden heyecanlandı. Aklına söyleyeceği şeyleri getirdi.
-Neydi öğretmeninin adı ?
-Ömer. Ömer ÇETİNER.
Defne kafasına bir balyoz inmiş gibi oldu. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Tüm vücudunun aynı anda titrediğini hissetti. Bunun yanı sıra kalbi de hızla çarpıyordu.
Sonra o günü hatırladı. Yetimhanede sıcak bir yaz günü.. bahçede oyun oynarken kendinden biraz büyük, iyi giyinmiş, zengin olduğu her halinden belli olan o çocuğun tebessüm ederek avucuna şeker bıraktığını. Sonra çocuk dönüp gittiğinde
-Heyy ! Senin adın ne ? diye sormuştu. Çocuk da sakince dönüp, yüzündeki o tatlı gülümsemeyi hiç bozmadan:
-Ömer.. Ömer ÇETİNER. demişti. Ve Defne bu ismi hiçbir zaman unutmamıştı. Sonra diğer günü hatırlamaya başlamıştı ki, Nihal
'İşte öğretmenim. Deyip bir adamı gösterdi. Öğretmen de dönüp Defne ye baktığında kız az daha bayılacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh-efza
FantasyDüşünerek Değil, Yaşayarak Yazıyor İnsan... Biraz yaşanmışlık, biraz da hayal gücü. Umarım beğenirsiniz . . .