''Büyükanne bana hikayeyi anlatacak mısın?''Küçük oğlan heyecala kaplanmış bedenini yatağa atmış , büyükannesinden gelecek olan cevabı bekliyordu. Büyükannesinin dudaklarında bir tebessüm oluşmuştu.
'' Bugün senin doğum günün, tabii ki de anlatacağım.'' Büyükanne adımlarını yatağa doğru yöneltmiş ve yumuşak zemine oturmuştu. Elini küçük oğlanın saçlarına götürmüş parmakları ile hafifçe düzeltmişti. Yılların acısı ile beslenmiş yaşlı kalbinden tatlı bir sızı daha geçmişti. Büyümekte olan torununa baktı ve hikayeyi anlatmaya başladı.
'' Bir varmış bir yokmuş... Hafifçe esen meltem, İtalya'nın boş sokaklarında geziniyormuş. Yaprakları ve yeşil pamuktan oluşan zemini rahatsız ediyor, yıldızların üzerlerinde dinlendikleri bulutları dağıtıyordu. Bulutların örttüğü gökyüzü açılınca ,aniden parlak elmaslar görünmüştü. Meltem buna mest olmuş daha çok görmek istemişti. Meltem, dinlenen yıldızların etrafında dolaşmış ve dolaşmıştı. Her dolaştığında yeryüzüne minik elmas parçaları düşmüş ve her yere yayılmışlardı.
O gece ise İtalya'nın önde gelen sanatçıları, iş adamları ve bir çok insan Bay Celentano'nun bahçesinde bir araya gelmişti. Bahçede yerlere düşmüş elmas parçaları yeşil zemine yayılmış ve loş bir ortam hediye etmişti. Herkesin elinde olan limoncello* kadehlerinden gelen kokular ve arka planda çalan hoş İtalyan parçası ile gece gayet iyi gidiyordu. O sırada ise Bay Celentano'nun yiğeni amcasını ansızın ziyarete gelmişti. Daha geleli neredeyse birkaç gün olmuştu. Odasında parti için hazırlanırken yavaş adımlar ile aralık olan camına doğru yönelmiş ve gökyüzüne bakmıştı. Yıldızlar üstlerinde dinlendikleri bulutları hafifçe geriye çekmiş ve aşağıya doğru sarkmışlardı. Bütün yıldızlar Bay Celentano'nun yiğenine bakıyorlardı. Hepsi bir anda konuşmaya başlamış ve gökyüzünü parlatmışlardı. Genç kız, bahçeden gelen müzik seslerinin kulağını doldurmasına izin vermişti. Bu onu gülümsetmişti. Etrafa son kez baktı ve partinin olduğu yere doğru ilerlemeye başladı.
Kahve gözlerini geniş bahçede birkaç kez gezdirdi ve amcası ile buluşunca yanına doğru adımladı. Amcası yiğenini gördüğünde sıcak bir gülümseme vermişti.
'' Mio belle!''
Bay Celentano, az önce sohbet ettiği kendi yaşlarında olan beyefendiye doğru heyecanla dönüp, yiğenini tanıtmıştı. Beyefendi, genç kızın eline bir buse kondurmuş ve ikisi de memnuniyetlerini dile getirmişlerdi. Genç kız, Bay Celentano'nun yanından ayrılmış, diğer insanlara da selam vermişti. Adımlarını büyük bahçenin daha az aydınlık ortamına doğru yöneltmişti. Arka planda çalan müziğin sesi azalmış yerini doğanın gürültüsü hakim olmuştu. Genç kız kendini yeşil zemine bırakmış, kahve gözlerini ona bakarak tartışan yıldızlarla buluşturmuş ve incelemeye başlamıştı.
O yıldızları inceleye dururken, yıldızlar ile beraber partiye girdiği andan itibaren onu inceleyen birisi daha vardı. Elinde tuttuğu iki limoncello kadehi ile büyük bir ağaç kavuğuna yaslanmış öylece Bay Celentano'nun yiğenine bakıyordu. Kalbi çok hızlı atıyordu genç beyefendinin. Parlak altın rengi dalgalı saçlarının omzundan aşağı düşüşünü, dudaklarındaki kırmızı rengi iyice dağıtmak için birbirine bastırışını, gözlerini kapatıp meltemi hissedişini dikkat ile izliyordu. Genç adam elinde tuttuğu kadehler ile beraber genç kızın yanına doğru ilerledi ve oturdu. Onu fark etmesini bekledi. Genç kızdan bir tepki alamayınca derin bir nefes aldı ve konuştu.
''Le stelle avevano appeso al tetto del cielo ,come se siano una luce glimmering della candela ''
Genç kız gözlerini açıp yanında oturan beyefendiye baktı. Saçından bir bukle alnına doğru düşmüş, ay ışığı tüm yüzünü aydınlatmıştı. Yeşil gözleri ışıktan dolayı parlıyor, kirpiklerinin gölgesi elmacık kemiklerinin üstüne düşüyordu. Genç kız, kaşlarını çatmış bir şekilde karşısındaki beyefendiyi tanımaya çalışmış fakat başaramamıştı. Beyefendi elinde duran kadehi genç kıza doğru uzatmış,almasını beklemiş ve ardından parmağını yıldızlara doğru kaldırıp sözüne devam etmiş.
'' Yıldızlar gökyüzünün tavanına asılmış, ansızın yanıp sönen birer mum ışığı.''
Aralarında oluşan kısa sessizliği bozan genç kız ,kırmızı dudaklarını aralamış ve sözcüklerin akmasına izin verimişti.
'' Gli alberi erano venuto fuori dal cuore profondo della terra ,aveva dovuto la culla per scuotere con untimely vento. ''
Genç kıza bakan beyefendinin dudaklarında bir tebessüm oluşmuş ve başını sallayarak çimenlere doğru bakmıştı.
''Ağaçlar toprağın kara bağrından fırlamış, zamansız rüzgarlarla sallatırlar beşiği .''
Genç kızın sözleri bittiğinde ona verilmiş olan limoncello ile dolu olan kadehi dudaklarına götürmüştü. İnce saplı bardağı çimenlerin üzerine koymuş, limon likörünün keskin kokusunu hissetmişti.
'' Şiiri bilmeniz şaşırtmadı fakat numaramı çalacağınız aklıma gelmemişti.'' Beyefendi de kadehini yeşil zemine bırakmıştı. Kollarını arkasından destek alacak şekilde koydu ve konuşmaya devam etti. '' Aslında aklıma gelen tek şey, kalbimi tek bir bakış ile nasıl çaldığınızdı.''
Genç kız, duyduğu sözler karşısında irkilmiş fakat duruşunu bozmamıştı. Gözlerini elmas parçalarından alarak, ona bakan yeşillere çevirdi. Karşısında duran güzel yüzü istemsizce bir kaç kere daha inceledi. Kız alışık olmadığı bir şekilde kalbinin hızlı ritmini bütün vücudunda hissedebiliyordu. Dudaklarında oluşan gülümsemeyi belli etmemeye çalışarak ayağa kalktı ve konuştu.
'' Sizin adınıza üzüldüm Sinyor.''
✨
Öncelikle merhaba,
Kafamda uzun süredir olan bir kurgu ve yazdığım için mutluyum. Bu hikayeyi yazarken bana destek veren @preciouslildiamond a teşekkür ederim aslında teşekkür yetmez.
Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok ama umarım beğenirsiniz, şimdiden teşekkür ederim.
E.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memories || h.s
Fanfiction"Kim bilirdi bu kadar kısa süreceğini? Kim bilirdi bu kadar tutkulu seveceğini?"