TUVALİMDEKİ SON HAYAT

35 2 0
                                    

Eskimiş salıncakta sallanmak gibiydi hayat. Eskileri, yenileri umursamadan mutlu olmaktı aşk. ”Sokağın loş ışığında gözlerinle aydınlanmaktı ömür ve ölüm pencere önündeki bir çiçek gibiydi.

İstanbul’un gül kokan mahallerinin arasında tahtadan yapılmış Rum evlerinin önünde geçti çocukluğum. Babaannesinin yanında oturan dantelli ve beyaz çoraplı, pembe ayakkabılı ufacık bir kız çocuğuydum. Soğuk taşa oturmayayım diye altına ufak bir minder koyardı babaannem sonra da eklerdi .”Soğuk taşa oturursan çocuğun olmaz.” diye. Gözleri değişirdi hemen, ama ben neden olduğunu bilemezdim. Teyzeler bana hep bir acı dolu gözlerle bakardı o zamanlar, ama çözememiştim niye böyle baktıklarını. Sonradan anladım yetim bir çocuk olduğumu. Öğretmenim sorduğunda cevap verememiştim ve oturup küsmüştüm; kapanmıştım tahta sırama. Sonra başımı kaldırıp sırıtmıştım üzüldüğüm belli olmasın diye. Ne zordu; hiç hissedemediğin ve hiçbir zaman yanında olmayacağını bildiğin halde hayal etmek. Ben de aklımda canlanan umutlarımı kısa ve tombik parmaklarımla sırama dökmüştüm ve zor gelmemişti çizmek. Annemi, babamı, ortasına beni, babaannemi ve dedemi bilerek çizmemiştim. Zaten onlar gerçektiler, ama benim çizdiğim resim bir hayal parçasıydı. Mutlu olduğum zamanların tasviriydi. Babaanneme ve dedeme haksızlık etmek istemem; çünkü onlar beni hep mutlu etmişlerdi. Mutluluğu, dedemin omuzlarına çıktığımda gökyüzüne, anneme ve babama bir adım daha yakın olduğum zamanlarda öğrenmiştim. Mahallemizin de payı büyüktü bu konuda geçirdiğim en güzel yıllarda sokaklarda oynadığım yıllardı. Yerlerde tebeşirlerden çizilmiş yamuk yumuk sekseklerde öğrenmiştim sekize kadar saymayı. Ağlamayı kafama gelen toplardan, oyuncaklarımı kaybettiğim zamanlarda öğrenmiştim. Kaybetmeyi annem ve babamdan, umudu ise hiç görmediğim halde onları sevmekte öğrenmiştim. Ölümü pencere önündeki çiçeklerden… Pencere önündeki o çiçek korkuya mahkûmdu benim için. Ya rüzgâr eserse ve düşüp ölürse? Çocuk aklımla ölümü çok düşündüm. Bisikletten düştüğümde öleceğim sandım; ama sadece dizim kanadı. Ufak bir acı bile yetti, arttı küçücük bedenime. Gençlik yıllarımda ise aşkı ölüme benzettim. Mahallemizdeki Turgut Ağabey intihar etmişti ve ben sebebi çok iyi biliyordum. Biraz daha büyüdükten sonra ölümün nasıl bir şey olduğunu anladım. Suratını kavuran güneşin altında babaannemi gömdüklerinde gördüm nasıl bir şey olduğunu. Gerçek aşkı ise sevdiğin insanın kalbi durduğunda dayanamayan dedemin ölümünde gördüm. Üst üstte iki büyük acıyı kaldırmazdı kalbim. Cenazede hiç ağlamadım, bazı insanların bana bakışlarını hatırlıyorum. ”Ne kadar da duygusuz.” deyişlerini duyabiliyordum; ama sonuçta onlar benim içimde olan ve bitenleri bilmiyorlardı. Önce karnımda oluşan ağrının en sert kemiklerimi kırdığını, beynimde biriken tüm umutların iki damla gözyaşı halinde belli etmeden aktığını. Onların ölümünden sonra bu tahtadan yapılmış eski evimizde Fedon’un sesini çok duyar hale geldiğimi ve babaannemin sürekli oturduğu bordo koltukta oturduğumu anımsıyorum ve sürekli eskilere daldığımı… Babaannemin bana:  “Ah Eleni! Sen benim kelebeğimsin.” deyişini düşünüyorum. Sonra onu hemen düzeltişim aklıma geliyor. ”Ya hayır babaanne, kelebekler bir gün yaşarlar. Ölümden korkarım ben bilmez misin? Başka bir şey de.”.

“O zaman sonsuz kelebeğim ol Eleni!”

“Ah babaanne,  ben ölümden korkardım, sadece kendi ölümümden değil en çok da sizin öleceğinizden korkardım. Bir gün Tanrı’nın sizi yanına alacağını biliyordum; ama çok hazırlıksız gittiniz, beni tek başıma bıraktınız. Tıpkı pencere önündeki çiçekler gibi. Ya rüzgâr eserse ne yaparım ben!

Çaydanlık sesi, desenli halılar ve ufak sobamızdan ibaretti çocukluğum. Ha bir de babaannemin gülüşünden. Bordo koltuğumuza oturur, sürekli televizyonda kendini güldürecek şeyler izlerdi. Ne kahkahalar atardı; ben ise sessizce onu izlerdim. Kıvırcık saçlarına yakışan kuru yaprak yeşili gözleri, uzun ve gür kirpikleri vardı. Onun ne kadar güzel olduğu dedemle çekilen siyah-beyaz bir fotoğrafta görmüştüm. Aslında yaşlıyken de güzeldi, ama gözlerinin etrafında yavan bir acı vardı sadece o kadar yoksa gözlerinin renginden bir şey kaybetmemişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 14, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tuvalimdeki son hayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin