Hayır ikimizde harekete geçmemiştik, İlker benim yaptığımın aksine küçük bir sıçrayış gerçekleştirmiş ve topu almam için olanak sağlamıştı.
Ona ters bir bakış atıp saha içinde ilerlemeye başladığımda ardımdan geliyor ama kesinlikle topu almak gibi bir hamlede bulunmuyordu. Bir kere daha sektirip topu takımımdan başka birine attığımda İlker bir adım gerimde durarak bana bakıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye dişlerim arasında tıslarken topu eline alan şerefsiz Efe bir atış gerçekleştirmişti bile. Olduğum yerden birkaç adım geri gittiğimde bu sefer karşı takım oyuna başlamıştı.
"Oyuna başla artık." diye yine kızdığımda İlker kısa bir omuz silkmiş ve yine arkamda yerini almıştı. "Konuşmamız gerek." dediğinde neredeyse sinirden kahkaha atacaktım.
"İlker oyuna başla." diyerek her kelimeye vurgu yaptığımda sanki önümüzde oynanan maçtan soyutlanmış gibiydik. Oyuncular hızla koşturup topu yakalama derdine düşüyorken biz yavaş adımlarla onları takip ediyorduk.
Yine biz basket attığımızda adını hatırlayamadığım oyuncu en yakınında İlker olduğu için başlasın diye topu ona atmıştı. İlker oflayıp potanın altına geçti. Takım arkadaşı ona atması için seslense de bakışlarını üzerimden bir saniye olsun ayırmadan topu bana atmıştı.
GERİZEKALI ÇOCUK KARŞI TAKIM OYUNCUSUNA TOPU ATMIŞTI ANASINI SATAYIM.
Şaşkınlıkla topu alırken Merih hoca düdüğü çalıp oyunu durdurdu.
"İlker, ne yapıyorsun oğlum? Düzgünce oynayın şunu." diyerek bağırdığında devam etmemiz için işaret verdi. Sinirle dudağımı ısırıp topu yeniden Efe'ye atıp oyunu umursamayarak İlker'in dibine kadar girmiştim.
Öfkeden burnumdan solusam bile bunun sadece birkaç saniyede geçeceğinin farkındaydım. Onun kırgın bakan gözleri neden benim içimi daha çok acıtıyordu? Oysa ki kırgın olan bendim, kızgın olan bendim, yarı yolda bırakılan bendim...
"Konuşmalıyız Ersel." dediğinde omuzları çökmüştü. En az benim kadar dağıldığının farkındaydım ama bunu kendisine yapan oydu. Bir şeylerin ardına sığınıp kendini benden soyutlamayı tek kurtuluş olarak görüyordu.
Bunların hepsini görüyordu ama onu çekip kurtarmak için uzattığım eli görmüyordu! Aptal herif!
"Konuşacak bir şey kalmadı." yavaşça düşen yüzünü izlerken ona sarılmak için sızlayan kollarımı belime yerleştirip bu isteğin önünü kestim. Gözlerinin altında şişlik vardı, kızıl damarların sardığı gözleri yorgun bakıyordu bana.
"Hayır, sen konuştun ama bana konuşmam için olanak sağlamadın." dediğinde sesinde öfke değilde sitem vardı.
Aramızdaki mesafeye kısa bir göz attığımda bana her ne kadar çok yakın görünse de dışarıdan bakan kişi iki yakın arkadaşın tartışmasını görürdü sadece.
" On lafından dokuzu o çok sevdiğin arkadaşlarınken seninle konuşmamı bekleme İlker." diyip ondan uzaklaştım.
Tekrar oyuna döndüğümüzde Merih hocanın delici bakışlarını üstümüzde hissetsem de pek siklemeyip karşı takımın basket atmasını izledim.
Zaten zeminde olan moralim şimdi toprağa karışmış gibiydi. İlker hala mağlup bakışlarını benden çekmezken takım arkadaşının attığı pası fark edemeyip bizim takımdan birine kaptırdı.
Çocuk sinirlenmiş olacak ki elini kaldırıp İlker'in yanına gittiğinde gürültüden dolayı herkes durdu.
"Niye oynamıyorsun lan sabahtan beri?" diye bağıran çocuk İlker'in yakasına yapıştığında İlker'de onun ellerini savuşturup kendinden uzaklaştırdı.
"Düzgün konuş." diye sakince konuşmasına rağmen kelimelerinde ki öfke elle tutulur cinstendi.
"Bokluğuna mı seçtik seni kaptan diye? Ersel'in peşinde yürüyeceğine kaptanlık yap!" diye bağıran çocuğun yerle buluşması da bir olmuştu.
İlker "Ne diyorsun lan sen?" diyerek çocuğa yumruk attığında kısa bir küfür savurup İlker'i kolundan çekerek uzaklaştırmaya çalıştım.
Merih hoca da kavgayı ayırmaya çalışıyordu ama bu kesinlikle laf üstünde kalmış bir türlü fiile dökememiştik.
"İlker yeter artık, ağzına sıçtın çocuğun." diyerek son kez çektiğimde o kendini bana bıraktı. Hızlı hızlı soluyor, eline bulaşan kanı umursamadan alnını siliyordu.
"Onun adını ağzına öylece alamazsın." diye çocuğa karşı tısladığında kolunu tutan elim taş kesilmişti. Sanırım bu dediğini sadece ben duymuştum çünkü bütün takım sadece yerde baygın yatan çocuğun başında duruyordu.
İlker titrerken derin bir soluk alıp kolunda duran ellerimi başına çıkarıp yüz yüze getirdim kendimle. Önce afallayıp ardından sakinleşirken ılık nefesi yüzüme çarpıyordu.
"Tamam sakinleş artık." diye fısıldıyordum ama az sonra ölecek gibi bir halim vardı heyecandan.
Sözde onu engellemiştim ama bu kısa süreli bir şeydi ve her ne kadar hatalı olsa da onunla yeniden konuşmaya devam edecektim. Evet bende ayrı bir malım.
Alnını alnıma yaslandığında gözlerimi kapayıp anın güzelliğini yaşayacaktım ki sesine soktuğum Merih hoca bağırarak tüm havayı bozdu.
"İlker! Odama gidiyorsun çabuk."
**
Bölümü dün gece atmıştım ama kimseye bildirim gitmediği için yeniden yükledim.
Bir önceki bölümü de unutmayın.See you babeler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkım |boy×boy|
Short StorySeni yıkıp geçseler bile onlar için canını verecek kadar salaksın ve bu beni çıldırtıyor. Boy'boy