"Biliyor musun? Dilsiz olmadığın için mutluyum ama sanırım şaşkınlıktan tutulmuş dilime değil, körlüğüme daha çok ağlayacağım. "
Avuç içlerimdeki çizgilerin sayısını sayarken sınıfın kalabalığında nefessiz kalıyordum ama umrumda değildi, gidecektim artık buradan değil mi? Evet sayılı sürenin sonunda babam gelecek ve alacaktı beni buradan, bir daha dönmemek üzere.
"Ben kime konuşuyorum ki zaten? Doğrusu ben kimim ki? Sen de bunu hep yüzüme vur, aferin. Bak yine vuruyorsun. Bir kere bile bakmıyorsun ki yüzüme, bu gerçek daha da vururken yine yine... "
Kapşonumla kapattığım parmaklarımla saçımı yüzüme örttüğümde bu sefer de saç telleri seslerden çok rahatsız etti bedenimi. Lâkin yine umursamadım.
"Gerizekalı. Bak bunu dediğim için özür dilerim tamam mı? Ama sen en has en safındansın. Orjinal olandan hani. Neyse çok uzatıyorum. Kendi kendime konuşmuş gibi hissediyorum. Annemle beraber samanyolu kanalında acılı dizileri izlediğimde bu kadar kötü hissetmemiştim ki ben kendimi," dedi adını bile bilmediğim kız.
"Ulan beyni olduğunu düşünemediğimin salağı. Dersi dinlemiyorsun tamam da denize dalar gibi dediğin şeyde neydi öyle? "
Zamanın geçmemesine bir şey söylemedim. Geçmişti ama zihinlerde hiç geçmemişti ne de olsa.
" Lan hocayla staj yeri için konuşuyorduk en son, kızın biri burs konusuna girdi ve sen o an uyuyordun aptal, kafan sıraya gömülüydü. Ta ki hoca: "O burs çocukları, " deyip giriş konuşmasını başlatırken kafanı iki bilinmeyenli denklemde ki x gibi kaldırışın ve gözümüze soktuğun o lanet bilinmezlik. Onu geç okulun birincisi olan çocuğa depar attın. O bile çarpanları senin yaptığın gibi saliseler içerisinde ayıramazdı. Bir boksçunun yüzümüze vurduğu bir yumruk düşün, ondan daha acı verici olamazdı ananı seveyim. "Orospu çocukları mı? " deyişin hala kulaklarda adım atıyor, zihinlerde dolaşıyor. Müdür kesin seni bu sefer okuldan atacak, lan bunu geç o zavallı adam, yabi baban bile alıştı artık. Giderken hepimize selam vermeden ayrılmıyor okuldan. Bir dakika! Yoksa, yoksa sen, üvey misin? Biliyordum ulan böyle olduğunu, müneccim gibi kızım ne de olsa, uzaya çıkmadan atomu bile parçalarım bu zekayla.... "
Etrafımı saçlarımdan dolayı göremezken kafamda ki kapşondan çekildiğimde, birden ne olduğunu anlayamadım. Kıyamet kopacaksa bu okuldan atılmadan olmasaydı...
"Lan ben seni mi çekeceğim kızım? Az konuşsana. Karşındaki bu zavallı kıza konuşmaya hevesli papağanlardan daha çok konuşurken içim acıdı be. Bülent Ersoy'un o sönmeyen makyajları üzerimde deneylerle söndü resmen. Az konuş, az dayak ye. Gel sen de hele şöyle. Müftü amca gelmiş, nöbetçi buyurdu. Bu arada yanlışımı düzelteyim, yanlışlarla işimiz olmaz ne de olsa. Nöbetçi buyurmadı canım, küfretti; en bollusundan. Artık her öğrenci, miras verir gibi senin adını diğerine veriyor, sevaba gireyim diye. "
Hayatı bir kumbara gibi görüp kendimi bozuk para niyetine attığım bu yaşamda miras değerinde olmuştum da benim mi haberim yoktu?
Kolumdan tutup beni koridorlardan sürükleyen kızın arkasından, müdürden çok konuşan diğer kızın söylentileri... Sence de pek umrumda gibi gözüküyor muydu sahiden?
"Ooo afilli amcam. Neler buyuruyorsunuz? O kulağınızda kulaklık mı var? Bir dakika, bir dakika. O da ne? Elinizde de iphone canlısından mı var? Hemde son model, hani şu; yeni reklamlara giren. Aman Allahım. "
Kolum bir miras olduğum söylentisinin gerçekliğini kanıtlarcasına elden ele gidiyordu. Bir kolumu kızdan çekip tutan babama bir de babamı annemden daha çok incelemekte olan kıza baktım; babam gözleri yaşlı, kırışmış parmaklarıyla kulağından düşmekte olan kulaklıkların düşmemesi için bir çaba uygulamaya çalışırken, diğer gözler iphone midir nedir o icatı reklam dışında tam gözlerinin önünde canlı canlı görmesinden ötürü duygu değişimiyle dolmuştu.
Umrumda mıydı?
"Amca lütfen bir kez dokunayım bari şu kulaklıklara, telefona dokunmak kaldırmaz bünyemi zaten. " Bağırıp çağıran kızın afilli amcası karşışında, afilli şaşırtıcı sözleri...
Babamın ağlamasını görmezden gelen kız parmaklarını inanmazcasına kulaklığa değdirdi ve kulaklık babamın çabasından vazgeçti, yere düştü. O anda son ses samanyolu fon müziği doldurdu koridoru...
İki tane hıçkırma sesi geldi, hemen karşımdan; umursamadım.
"Allahım ben ne günah işledim de bu acımın üzerinden bir de bu müzik çıktı. Dokunamıyorum çok saçma, içim gidiyor... "
Babamın parmakları kolumdan çekildiğinde etrafımıza dolaşan öğrencileri görmezden geldim ama hepsinin bakışları bizi görmezden gelmiyor gibiydi.
"Neler oluyor burada? Büyük Emrah amca, kızın yine ne yaptı da ağlıyorsun sen? "
Bir erkek sesi duydum, sonra avuçları babamın omzunu sıvazladı, sıvazlarken de kendi görüldü.
"Yok be oğul. Kıza alıştık sıkıntı orada değil. Okuldan içeri girerken halime acıyan öğrenci telefonundan bir şey açtı, kulaklık mıdır nedir? Onu kulaklarıma yerleştirdi. Tam sorgulayacaktım ki, karımın izlediği dizinin müziği çıktığında bir şey diyemedim. Efkarlaştım öyle... "
Kalabalık kendini yalnızlığa emanet ettiğinde bir kaç dakika sessizlik oluştu. Damlaları öğrencilere serpişti. Babamın gözyaşları fayansları terletti, adını bilmediğim kıza bağıraran yine adını bilmediğim diğer kızın hıçkırıkları koridoru yıktı. Öğrencilerin sessizliği kahkahalara dönüştü ve o an kaba bir ses ortalığı yıkıp geçti. Ağlamalar, kahkahalar sona erdi fakat benim hükmünü sürdürmekten vazgeçmeyen umursamazlığım bitiş çizgisine ulaşmadı.
"Neler oluyor burada? Bakın bir kavgayı daha çekemem. Komple disipline atarım sizi, " dedi müdür olduğunu cetveliyle duvarlara vurup kalabalığı yarıp araya sıkışan, kendini belirtip öğrencilere sergileyen kişi...
"Ne siz miydiniz? Hele şükür gelebildiniz. Biliyorum bu haber sizi üzecek ama artık size acıyamam çünkü acımazsam bana acıyacaklarını belirttiler ki ben iflas etmezsem kimse beni atamaz bu okuldan bilesiniz. Kızınız okuldan atıldı; son kesin ve ilk kararım. Gidebilirsiniz. "
Gözlerim bağcıkları sökülmüş, çamur rengine dönmüş beyaz konversimden tavana doğru kaydığında bir an kendime gelemedim sandım. Ne yani başarmış mıydım? Üstelik bir çaba göstermeden, kendi kendine. Üşengeçliğimin adına ve umursamazlığımın krallığına ithafen bu doğru muydu?
"Hey bunları söyleyen o ağzınızı öpeyim. Allah razı olsun hocam. Bir de öğrencilerden daha çok geldiğim bu okulun yollarına bıraktığım adımların nimetine bana bir katılım belgesi de verseniz, belki çalışmadan emekli yaparlar beni. Ne dersiniz? "
Babamın söyledikleri; gülmemek için kendini kasıp kıpkırmızı kesilen öğrencileri daha da çok zorlarken hâlâ boş boş bakınmaktan başka bir şey yapmıyordum.
"Siz gerçekten ciddi misiniz? Demek suç sadece kızınızda değil. Aile genetiğinizde var bu iş. Abi kızın okuldan atıldı diyorum, şu söylediklerine bak. Kendinize gelin lütfen, rica ediyorum. "
Babam ağlamaktan kızaran gözleriyle beraber herkesin içinde burnunu çektiğinde gülmek istedim. Bakışlarını oynadığı parmaklarından ayırıp bana doğru yürümeye başladı. Ne yaptığını düşünemediğim zamanda; elimi tuttu soğumuş avuçları. Dudaklarını kıvırdı müdürün çatık kaşlarına hitaben.
"Evet hiç olmadığım kadar ciddiyim hocam. Hayır bu aile genetiğinden değil. Anlamanız için açıklamak gerekirse; sorun kızımı hiç anlamayan sizlerde. Küfür mü etmiş? İyi halt etmiş. Kızım; babası ağlarken bile bir tebessüm etmediğinde, annesinin yemeğini öylece yediğinde afiyet olsun demeyi bırak, o yemeği kaldırmaya üşendiğinde siz yanımızdaydınız değil mi? Şimdi söz sizin ama onları dinleyecek olan kulak da sizin. Yürü kızım gidiyoruz. Aferin sana gözüme girdin. "
Bakışlarını müdürden çekip bana değdirdiğinde duyguları bir bir aktı umursamazlığımın üzerine, leke kaldı üşengeçliğimin üstünde.
Avuçları avuçlarımda ısındı babamın. Gözpınarları bana aldığı abdestlerin güzelliğini düşlettirdiğinde parmaklarım istemsizce babamın parmaklarını sıktı. Yüzümde bir tebessüm; yüzünde binlerce çiçekler açtırdı babamın....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜKENMİŞ DOKTOR
Teen Fiction" Sana bir sır vereyim mi? " diye sordum parmaklarımla kırışmış alnına vururken. Yaptığıma hiçbir karşılık vermeden deli gibi boş boş gülümseyen suratına baktım. " Vermezsen şerefsizsin. " Güldüm öylece. Umursamazlığı ile bozuk ağzına kötü söz söyle...