10- Kimsin Sen?

696 58 24
                                    

"Hoşgeldin..."

"Hoşbulduk..."


Aranızda beş santim vardı. Vücutlarınız öyle konumdaydı ki, ikiniz de sarılmak için can atıyordunuz,belliydi. Birbirinizin gözlerine ciddi bir özlemle bakıyordunuz. Ama temkin de oradaydı.

Teuk aklına gelen bir düşünce ile cebinden vapurlu cüzdanı çıkardı. Gözlerini senden ayırmadan bakıyordu. Cüzdanın iç gözünden polaroidi çıkardı ezbere. Bir kez bile bakmadan ve hatta yazıyı sana çevirerek konuştu.

"Geç kalmadın, şarabı* bekler gibi bekledim seni...." dedi. SENİN DİLİNDE. Akıcı bir dille.

Derhal sen de ezbere cüzdanını çıkardın. İç gözden sendeki parçayı çıkardın. Sen de yazıyı ona çevirdin.

"Ben geldim, senin için. Şarabı* hala sevdiğine eminim." dedin Korece. Ve kendinden ekledin. "Yani umarım hala seviyorsundur. Yoksa fena halde rezil olacağım..."

Bunlar polaroidlere yazdığınız cümlelerdi. Birbirinizi görünce duymak istediğiniz cümleler. Dennis,yani ismin birçok anlam sahipti. Bu anlamların en dikkat çekeni ve durumunuza uyanı ise 'Şarap'tı. 

Sırf bu sebepten ötürü Teuk her hafta getirttiği özel şarabından bir kadeh içmek için kendini bir saatliğine izole ederdi. Şarap senin topraklarından ona gidiyordu. Seni temsil ediyordu. Ve sen artık oradaydın.

Gözleriniz dolu dolu konuştunuz.

"Şarabı o kadar sevmiştim ki... sevmeyi bırakamadım." dedi.

"Sevindim." derken ciddiydin. Sevincin seni aştı aşacak haldeydi.

"Muzlu rulo pasta yapmayı biliyorum. Kekini bile yapabilirim."

"Korece öğrendim. Eğitmenlik yapıyorum."

"Senin lisanını öğrendim. Her kelimesinde seni hissedeyim diye." dedi. Senin dilinde.

"Ben o gece seni yolculamaya geldim. Pijamayla falandım ama geldim. Köprünün ışıklandırmasından beni görmedin."

"Seni her zaman duyarım, görürüm ve hissederim Dennis. Sen Metrodaydın."

"Gördün mü?!"

"Hayır.. kokunu duydum. Bu parfüm bir tek senin teninde böyle hoş kokuyor."

"Sana sarılmak isterdim."

"Bana sarılmanı isterdim."

Birbirinizin gözlerine içiniz içinize sığamayarak bakıyordunuz. Kibum'un ssessizce akıttığı yaşların burun çekişlerini duyunca yalnız olmadığınızı anladın. Şu an odada Teuk ile yalnız kalırsan herşey çok hızlı bir yola girecekti.

"Hatırladığımdan daha yakışıklısın."

"Unutamadığım gibi sıcaksın. Gözlerin... sesin. "

"Gözler demişken. Çok yorgun bakıyorsun." sakince başını salladı. Boğazında birşey düğümlenmişti Teuk'un. "Biraz dinlenmenin vakti gelmişti sanırım." dedin. Önünde bir tuttuğun ellerini iki yanına açtın yavaşça. 

Teuk ne yaptığını bilmeden açtığın kollarının arasına sokuldu. Sarıldığınızda birden içini çekti. Ve ardından sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Yorgundu çünkü. Herkesin dert anlattığı, herkesten sorumlu hissettiği ve kesinlikle kendini bırakma lüksünün olmadığı, daha üzücü yanı, kimsenin ona nasıl olduğunu sormaya halinin olmadığı bir ortamdaydı. Ve şimdi sen, ona limanını sunmuştun. İçinde dolup taşan yorgunluğunun bildirimlerini yıllardır sessizde bırakmıştı. Şu an hepsi birden yüklenmekteydi omuzlarına. 

Ona sarıldın. Sırtını sıvazlıyordun. Nedenini bilmediğin halde özür diliyordun. Jinki odadakileri dışarı çıkardı. Kapı kapandığında Teuk'un dizlerinin bağı çözülüverdi. Nefessiz kalana dek ağlamıştı. Sakinleştiğinde sordu.

"Ne için özür diliyorsun?"

"Geç kaldım... beklettim." dedin. Sarılmanızı bırakmadan sana baktı. 

"İçini çeke çeke ağladın. Burnuna bak.. kıpkırmızı. Ama neden bu kadar heyecanlıyım?" dedin. Gülümsedi.

"Aaah.. fan servislerinde hayranlar nasıl hissediyormuş, şimdi anladım." dedi. KArışan saçlarını elinle tarayarak düzelttin. O ise sana doyumca bakarak gülümsüyordu. Öyle genç gözüküyordu ki...


Bir an burun buruna kaldınız. Nefesini tekrar dudaklarında hissettiğinde hem on senelik bir özlem doluydun hem de sanki beş dakika öncesiymiş gibi tanıdık ve alışılmış bir hisle doldun. Sen susuz bir gezginin çeşme görmüş hali gibiydin. O ise yine birşeyleri bastırmak ile meşguldü. 

Bir an sonra menajerinin ayak seslerini duydu. Menajeri yeni aldığı basketbol ayakkabılarından giymişti ve lastiği zemini ezdikçe gıcık bir ses çıkarmaktaydı. Teuk bir an geriden gelen sesi duymak için kafasını öne eğdi ve ardından arkasına doğru hafifçe çevirdi. Profilinin tüm hoşluğu kalbini çiziyordu.

Sonraki an sana döndü. Gözlerini es geçip dudaklarına daldı. Dudaklarına hitap ediyordu sanki.

"Yıllarca kendimi tuttum. Bu bencilliği hak ettim."


Ardından dudakları sakince dudaklarına kapandı. Sanki bir sonsuzluk emrine amadeymiş gibi rahat rahat öpüyordu seni. Ellerinden biri üzünü tuttu. Ardından diğeri beline gitti. Kendine çekiyordu. Arada bir kalbindeki yoğunluk yüzünden 'Ah' çekmek için ara veriyordu fakat yine de devam ediyordu. Sen.... artık karşılık veriyordun. Ellerin onun göğsüne yaslanınca kalp atışını hissettin. 

Teuk geri çekildi ama hala dudaklarında senin ıslaklığın parladığı halde gözlerine baktı. Yarı yarıya kapalı gözleriyle hem de. 

"Özür dilemeyeceğim Dennis."

"Özür dileseydin çığlığı basardım."


Menajer içeri elindeki dosyaya bakarak girmişti.

"Teuk... on beş dakika içinde Gucci Sevgilinle rnadevun var. En son yolladıklarından giy. Huysuzluğuyla uğraştırma ben----- Hey.. kimsin sen?"



**

Kimsin sen? 

Sağlık, huzur, sevgi ve macera dileklerimle,

D.

10 Years Delay (LeeTeuk OC)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin