T W O

109 5 9
                                    

"Che-Rin Acele etmemiz gerekiyor demedim mi ben sana." Ah! Nasıl oluyor da her seferinde Bong Cha'nın gazabına uğrayabiliyordu.Che-Rin ıslık çalmaya devam edip konuştu.

"Hayır BongCha anlamıyorum ki! Ne olmuş yani yarım saat geç kaldıysak? Hem önemli olan sağlam bir şekilde Koreye varmış olmamız ve hala saçlarımın mükemmel olması değil mi? Kesinlikle biraz gevşemen gerekiyor, istersen sana bir meyve kokteyli ısmarlayabilirim"

 Bong Cha gözlerini yüce göklere doğru kaldırdı ve sabır dilercesine derin bir nefesi ciğerlerine hapsetti.

"lütfen,lütfen ona biraz olgunluk ver." Hayali gözyaşını sildikten sonra yürümeye ve yandan Che-Rin'e öldürücü bakışlarını atmaya devam etti. Che-Rin ıslık çalıp etrafı seyrederken tesadüf arkadışının bakışlarını yakalarken kaşlarını çatıp ona baktı.

"Kalbimi kırıyorsun ama Bong-Cha !" 


   İki arkadaş birbiriyle didişip dururken çoktan havaalanından çıkmışlardı bile,duydukları sesle birlikte kafalarını kaldırdılar. Bong-Cha bir süre yaşadığı şokla yerinde dururken kafasını arkadaşına çevirdi.

 "Bana Jimin'in geleceğini söylemiştin Che-Rin, bu ne demek oluyor şimdi." Bong-Cha arkadaşının gözlerine bakıyor ve sesinin duyulmaması için alçak sesle konuşuyordu, ama Che-Rin bu ses tonunu çok iyi bilirdi baş başa kaldıkları ilk anda Bong-Cha bozulmadığı için dua ettiği saçlarını kafasından ayıracaktı. Che-Rin en iyi kaçış yolu olarak gördüğü şeyi yaptı.

"Taehyung oppa!" CheRin koşarak kendini Taehyung'un kollarına bıraktı.Dolan gözleriyle birlikte biraz daha sıktı, sarıldığı bedeni.
"CheRin,eğer beni öldürmeye çalışıyorsan doğru yoldasın." CheRin gülerek ayrıldı özlemle baktığı bedenden. Taehyung gözlerini CheRin in saçlarını karıştırıken usulca gözlerini ondan çekerek,ayaklarını belli ritimde oynatan ve etrafı izleyen kıza baktı.Onu görmeyeli neredeyse üç yıl oluyordu ama anlaşılan BongCha ona bakmamakta ısrarcıydı. Taehyung boğazını temizleyerek Che-Rin'in bavullarını eline aldı.

"Yıllardır seni görmüyorum CheRin ve sende değişen tek şey valizinin boyutu,inanılmazsın gerçekten!" Diyip gülerek ilerlemeye devam etti. Taehyung bavulları arabaya koyduktan sonra CheRin öne oturmuş,BongCha ise arkada bir köşeye çekilmişti.

"CheRin hala burada olduğuna inanamıyorum, annen ve babanı nasıl ikna ettin gerçekten çok merak ediyorum, en son Seoul'e dönmek istediğini söylediğinde ortalık fazlasıyla karışmıştı " Diye sordu ve sessizce güldü, uzun süreli sessizliğin getirdiği gariplikle Taehyung gözlerini saniyelik yoldan ayırarak CheRin'e baktı. CheRin seslice yutkunup, konuyu çevirmeye çalıştı.
"Ah,evet bunu kesinlikle konuşmamız gerekiyor! Ama bu konuşma için fazla yorgunum sanırım." Diyip güldü. Tae süpheyle bir süre daha ona dönüp baksada onaylar şekilde kafasını salladı ve dikiz aynasından bir süre BongCha'ya baktıktan sonra ilgisizce konuştu.

"CheRin İngiltereyi bavullara koyup getirmişsin ama BongCha ufak bir bavulla, sanırım tekrar dönmeyi düşünüyorsun BongCha."Tae parmaklarıyla direksiyonda ritim tutarken,BongCha içinden arkadaşının ona yeni bir hayata başlıyoruz derken başka bir ülkeden bahsettiğini bilmediği için kendine böyle bir bavul aldığını ona söyleyemezdi tabii ki,yani söylerdi tabii ama CheRin acımadan özel tasarım kemeriyle onu boğardı.CheRin gülerek elini radyoya attı.

"En sevdiğim şarkı çıktı,hadi eşlik edelim!"


••••••••••••••••••••

BungRi & YunHei

 BungRi'nin hayatı hiçbir zaman kolay olmamıştı, inişleri ve çıkışları hep çok keskin olmuştu.Annesini birkaç yıl önce kanserden kaybetmişti, babasıysa o doğmadan önce gözlerini yummuştu hayata.Ancak bunca şeye rağmen BungRi ayağa kalkmış ,annesinin ölümünden sonra kendini toparlayarak bir iş bulmuş ve bir şekilde bu acımasız hayatla başa çıkmaya çalışmıştı.Bu annesine verdiği bir sözdü. Annesi ona 'ne olursa olsun hayata sıkıca tutunmasını ve hayallerinin peşinden gitmesini söylemişti'. BungRi bu son isteği gerçekleştirmek için çabalıyorudu, gerçekten çabalıyordu ama herşey bu kadar basit değildi. BungRi alnında ki su damlacıklarını silerek dalgınlığından kurtuldu ve elinde ki tepsiyi bir kenara bıraktı.Saat tam 10'a geldiğinde müşteriler azalmış ve eşzamanlı olarak BungRi de yorgunlukta bayılacak raddeye gelmişti.

  "Ben çıkıyorum BungRi,çıkmadan önce kafeyi temizlemeyi unutma." BungRi atılan anahtarı havada yakalamış ve çıkan kafe sahibinin arkasından el hareketi çekme isteğini zar zor bastırmıştı,sanki bu işe ihtiyacı olduğunu bildiği için özellikle üstüne gidiyor gibiydi.Kapanan kapının sesini duyduktan sonra kafasımı bir masaya dayadım ve bütün günün sesi ve telaşının sonucu olan baş ağrısından kurtulmak için şakaklarımı ovmaya başladım. Bu tempo beni gerçeten bunaltmaya başlamıştı,verdiği bir söz olmasa kaç kere peser ederdim inanın bilmiyorum.

"Hey BungRi, iyimisin?"kafasını kaldırdığında YunHei'yi gördü.Zorla gülmeye çalışarak konuştu.
"Sadece biraz yorgunum,senin bu saatte burada ne işin var?" Diye sordu BungRi.
"Kafenin kapanmasına daha çok var biraz yardımın zararı olmaz diye düşünmüştüm." Diyerek kasanın arkasından aldığı önlüğü beline doladı ve siparişleri almak üzere masalara doğru ilerledi.
"Dikkat et YunHei! Kırdığın herşey maaşımdan kesiliyor." Dedi gülerek. YunHei ile tanışalı daha bir hafta olmasına rağmen sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibiydi ve BungRi uzun zaman üzerine böyle bir dostluk kurmanın verdiği rahatlıkla çalışmaya geri döndü.Saat 12 ye doğru gelirken iki kız şakalaşarak ve birbiriyle didişerek bütün kafeyi temizlemişlerdi.
"Ah BungRi bu tempoya nasıl dayanıyorsun! Çıldırmış olmalısın." Dedi yorgunca ve kendini bulduğu ilk koltuğa attı.İki kız toparlanıp çıkacakları sırada 2 çocuk içeriye girerek dipte ki bir masaya oturdular. BungRi içinden söverken,YunHei bu sözleri dışa vurmaktan hiç çekinmemişti.
"Yah! BungRi, bu serserilerin burada ne işi var! Mesain çoktan bitti bile" Dedi ve kızgınca masaya doğru ilerlerken,BungRi kovulmak istemediği için arkadaşının kolunu kavrayıp konuştu,sakinleştirici tonda konuştu.

"patrona beni kovacak bir bahane sunmak istemiyorum YunHei, sen otur ben ilgilenirim." Diyerek masaya doğru ilerlemeye başladı.Kafa dağıtmaya çıkan iki genç gecenin sonunu ayılmak için bir kafede almışlardı,BungRi mesaiye kaldığı her gün bu görüntüyü görmeye alışıktı aslıda.

"Sana kaç kere dedim jungkook, her sarhoş olduğunda beni arama diye!" Diye bağırdı karşısında oturan geniş omuzlu çocuk.

"Senin yüzünden randevum da mahvoldu zaten, yakışıklı yüzümü kızlardan mahrum bırakıyorsun." Dedi kendini beğenmişçe. Jungkook gülerek kafasını masaya yasladı.

"Siparişlerinizi alabilirmiyim." dedi BungRi keyifsiz bir tonda.Jungkook kafasını kaldırdığında alkolden uyuşmuş beyninin olabilirmiş gibi daha da uyuştuğunu hissetti, karşısında ki kıza bakarken bir anda yaşadığı bütün sıkıntıların zihninden uçmuş gibiydi. Jungkook son zamanlarda ona alkolden daha iyi gelen bir şey bulmuş olmanın verdiği şaşkınlıkla baktı kıza ve lanet olsun ki kız bir su perisini andıracak kadar zarif ve güzeldi.
" Jungkook! Sana ne istiyorsun diye sorduk,bir dahakine şu lanet içkiyi ağzınla iç ki bende peşinde dolanmak zorunda kalmayayım!" Çocuk Jungkook'un ensesine vurarak kendine gelmesini sağladı.
"B-ben bi kahve alacağım." Dedi.Kız siparişleri hazırlamaya gittiğinde Jungkook karşısındaki çocuğa doğru döndü ve konuştu.
"Siktir,Jin sanırım çok fena aşık oldum."
Jin gözlerini kırpıştırdı ve Jungkook'un ensesine bir kez daha geçirdi
"Yah! Jungkook-ah! Hyungunla doğru konuş"
••••••••••••••••

Hepinize merabaaa! İkinci bölümü daha uzun yazmaya çalıştım,umarım hepiniz sevmişsinizdir.Yazım hatalarım olabilir okumaya fırsatım olmadı.Kendinize iyi bakın sizi seviyoruuum ❤️

Long LakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin