Neden insanın her istediği olmuyor? Neden bu dünyada herkes kendi çıkarını düşünüyor? Koskoca dünya hepimize yetmez mi? İyi olmak varken neden kötü olmayı seçiyor insanlar?
Bu sorular zihnimde bir çıkmaza sebep olmuş kendi iç dünyamda çatışıyordum. Kendime sen Tarık Canadam'sın diyor, binlerce senedir hiçbir insanın çözüme kavuşturamadığı bu durumu çözmem gerektiğini biliyordum. Evet çünkü ben Tarık Canadam'ım.
BÖLÜM 1
Ah işte yine yeni bir güne uyanmıştım. Gün yeni ancak yaptıklarım rutindi. Bu süregelen şeyler ne zaman değişecekti? Malesef önümde hazırlanmam gereken bir sınav vardı ve bununla beraber geleceğe dair pek çok ümit... Lise son sınıftaydım sınava seksen dört gün gibi kısa bir süre kalmıştı. Neyse ki bu çıkmazda bana her zaman inanan, destek veren arkadaşım Leyla yanımdaydı. Okuldaki diğer herkes bana yapmacık geliyor, her gülümseyen yüzün maskesinin altında çıkarlara dayalı ilişkiler yumağı olduğunu görebiliyordum. Oysa Leyla herkesten farklıydı. Cehennemin içindeki cennet gibiydi. Evet onu seviyor ancak ona açılamıyordum. Önceleri bu duygunun basit bir arkadaşlık sevgisi olduğunu düşünüyordum ama günler geçtikçe ona olan hislerimin arkadaşlıktan daha yoğun olduğunu anladım. Onu görmeden sesini duymadan yapamıyor, ayrı olduğumuz zamanlarda basit bahanelerle Leyla'yı arıyordum. Yalnız kaldığım zamanlarda kendimi onun ismini sayıklarken buluyordum. Acaba Leyla benim ona karşı olan bu hislerimi öğrense ne tepki verirdi? Boynuma sarılıp ağlayarak "Ben de bu anı bekliyordum sevgilim!" mi derdi yoksa bana bahşettiği dostluğu da peşine takıp çekip gider miydi? Bu ikilem benim derin düşüncelere yelken açmama sebep oluyor, bir kabusun içinde debelenmeme sebep oluyordu.
Bu düşünceler içinde beynimin hezeyanlar yaşadığı bir gün Leyla'nın bana seslendiğini duydum:
"Tarık!"
İşte rüyalarımın prensesi, hayatımdaki en anlamlı insan bana doğru gülen gözleriyle ilerliyordu üzerimde yarattığı etkiyi bilmeden.
"Günaydın Leyla, Nasılsın?"
- İyiyim, sağ ol. Sen nasılsın?
Bu klişeleşmiş cevabın altında neler yoktu ki... Gerçekten nasıl olduğumu merak ediyor muydu acaba? Ben nasılım? İlk aşkım herkesten çok farklı yerlere koyduğum Leyla'm bana böyle bakarken ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiydim. Tabi ki Leyla'ya yanıtım tıpkı onun sorusu kadar sıradandı.
- İyiyim.
"Sadece iyi miyim? Tabi ki hayır! Yanımda sen varken hızlanan nabzım, dünyayı görmeyen gözlerim, midemdeki bu garip sancıyla bulutların üstünde gezer gibiyim. "Demeyi istedim o an ama dilim sadece sıradan bir "iyiyim" diyebildi. Tüm kalbimle inanıyordum bu duygularımı açıkça çekinmeden dile getireceğim günler gelecek o cesareti gösterecektim.
- Dersin başlamasına daha var zil çalana kadar kantinde oturup bir şeyler içelim mi?
-Sen nasıl istersen.
Kantine doğru ilerlerken havadan sudan söz ediyorduk. Ben hala bu noktaya nasıl geldiğime nasıl bu kadar kapılabildiğime hayret ediyordum. Halbuki Leyla benim çocukluk arkadaşım, babamın yakın arkadaşının kızı... Kantine geldiğimizde halindeki değişikliği hissettim. Kendi iç dünyama o kadar dalmıştım ki Leyla'nın huzursuz halini yeni fark ediyordum.
- Eee Leyla sende bir haller var çıkar ağzındaki baklayı da öğrenelim.
- Tarık senden bir isteğim var. Yurtdışına tatile gitmek istiyorum. Babama söyledim önce izin vermedi ancak daha sonra senin de gitmen şartıyla kabul etti. Diyecektim ki ... Benimle İngiltere'ye gider misin?
İşte bu benim de çok istediğim bir şeydi. Hem İngiltere'yi çok merak ediyor hem de bu güzel ülkeyi sevdiğim kızla keşfedebilme şansını yakaladığım için çok heyecanlanıyordum. Maddi durumumuz iyiydi. Kabul edebilirdim ancak tek bir sıkıntı vardı. Ailem izin verecek miydi?
- Cevabını yarın versem?
- Tabiki umarım kabul edersin.
Umarım diye geçirdim içimden.
Gün o kadar uzun sürmüştü ki okul bitmek bilmiyordu adeta. Nihayet
son derse girmek üzereydik her ne kadar hocamı sevsem de ders matematikti. Neden bu güzel hocam Türkçeci değildi ki. Sayısalda başarılı değildim. Sözel dersleri seviyordum ama onlara olan ilgim de yok olmaya başlamıştı. 12 senedir durmadan ders görmekteydim. Okul, özel dersler... Artık özgür olmak kafamda yer eden sorunları çözüme kavuşturmak istiyordum. Devlet Başkanı olmalıydım. İstiyordum da. İnsanlara refah ortamı sağlayıp adaletle yönetmeliydim. Umarım bir gün diye iç geçirdim.
Yine günün sonuydu ama sormam gereken önemli bir şey vardı. Akşam babam gelince onu güzel bir şekilde karşıladım. Yemeğimizi yedikten sonra çay faslına geçtik. Babamın keyfi yerindeydi. Tam zamanı diye düşündüm.
- Baba, Leyla yurtdışına tatile gitmek istiyor. Ancak babası ben olmadan gidemeyeceğini söylemiş. Ben de gidebilir miyim ?
- Nereye gideceksiniz?
- İngiltere'ye.
- Leyla'nın babasıyla konuşayım ardından kararımı söylerim.
Babam, Leyla'nın babası Ferit Amca'yı aradı ve bize davet etti. Bir saat içinde Leyla ve Ferit Amca bize geldiler. Leyla'nın annesi vefat etmişti. Ferit Amca beni çok severdi.
- Tarık nasılsın günün nasıldı?
- Her zamanki gibiydi Ferit Amca.
Babam araya girerek:
- Ferit, bu tatil nedir yollayacak mıyız çocukları?
- Leyla çok istedi kıramadım. Sen de izin verirsen birlikte İngiltere'ye gitsinler. Leyla her şeyi ayarlamış. Kalacakları otel, günlük gezi programları. İnternetten kapsamlı bir araştırma yapmış bile. Ama tek yollayamam. Tarık aklı başında bir çocuk. Elimde büyüdü kızımı ondan başkasına emanet edemem.
- Sen öyle diyorsan... Gitsinler o zaman bu sınav stresi içinde bir nebze olsun ferahlık olur onlara.
Leyla ve ben çok sevinmiştik. Ne zaman gideceğimiz planlandı. İki gün sonra sabah dokuz uçağıyla gidiyorduk. On sekizimize girdiğimiz için gitmemiz sıkıntı olmayacaktı. İki hafta kalacaktık. Leyla ile gitmeden önce bir alışverişe çıkmaya karar verdik. Alışverişe çıkıp gün boyu gezdik. Zaman çok hızlı akıp geçmişti. Leyla bizde kalacak sabah babam bizi uçağa bırakacaktı. Heyecandan ikimizinde gözüne uyku girmemişti. Nihayet vakit geldi, uçağa bindik. Dört saatlik bir yolculuğun ardından İngiltere'deki otelimize ulaşmıştık. Odamız aynıydı ancak tek kişilik iki ayrı yatak vardı. Ben mutluydum sevdiğim insanla başbaşaydık. Orta Çağ'dan bu zamana bozulmamış sokaklarında Shakspeare misali gezecek adeta Romeo ve Juliet olacaktık Leyla'yla, Oxford'u gezerken birlikte geleceğe dair planlar kuracak, London Eye'da unutulmaz dakikalar geçirecektik. Bu hayaller ile buraya kadar gelmiş, gerçekleşmesine günler kalmış olmasının heyecanını doruklarda yaşamaktaydım. Ama nereden bilebilirdim ki onun geliş amacının farklı olduğunu. Otele daha yerleşmeden Leyla bana döndü ve :
- Tarık teşekkür ederim beni kırmadın ve İngiltere'ye geldin. Babam tatil yapmak için geldiğimi sanıyordu ama aslında öyle değil. Benim burada bir sevgilim var onun için geldim, tatil zarfında ben onunla kalacağım 2 haftanın sonunda beraber döneriz. Umarım beni anlarsın ve lütfen babamın haberi olmasın.
Yanağıma bir öpücük kondurdu ve valizini alıp gitti. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Can dostum ama en önemlisi sevdiğim kız beni bu bilmediğim ülkede iki haftalığına kaderimle başbaşa bırakıp gitti. İç çatışmama bir yenisi daha eklenmişti. Ben şimdi ne yapacaktım. Leyla'ya kızmalı mı yoksa Köroğlu misali aşkına saygı mı duymalıydım? Aşk ise bu beni bu şekilde kullanmasına şeytani oyununa alet etmesine nasıl izin vermiş bu tezgahı nasıl anlamamıştım? Kilometrelerce uzaklıkta bir sevgilisi olduğunu neden bana söylememişti? Yoksa benim ona karşı olan hislerimi anlamış bu hisleri bir köle gibi kullanabileceğini mi düşünmüştü? Geri dönecek miydi? Nasıl bir açıklama yapacaktı? Geri döndüğümüzde hiçbir şey olmamış gibi hayata devam mı edecektim yoksa arkadaşlığımı bitirecek miydim? Beni burada bir başıma yüz üstü bırakan kızı ne yapmalıydım? Bu sorular beynimde bir kurt misali dolanıyor işin içinden çıkamıyordum. Kaldığım süre boyunca bunu düşündüm. En iyisi olayları akışına bırakmanın olduğuna karar verdim. Büyüklerin dediği gibi su akacak ve yolunu bulacaktı. Ben de önümdeki iki haftayı iyi değerlendirmem gerektiğini düşündüm. Madem kötü bir tuzağın piyonu olmuştum bunu olumlu hale çevirmenin bir yolunu bulmalıydım. Tıpkı planladığımız gibi İngiltere'yi gezmeye karar verdim. British müzesine gidip gezdim. İngiltere tarihini araştırıp yeni fikirler öğrendim. Burada öğrendiklerimin ileriki zamanlarda işime yarayacağını düşünüyorum. Malesef gün gelmişti. Başka şeylerle uğraşarak İngiltere'nin Orta Çağ'dan kalma sokaklarında iki hafta kafamı dağıtmıştım.
İki hafta göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçti. İç dünyamda kaçtığım, köşe bucak saklandığım düşünmemek için büyük çaba sarf ettiğim Leyla ile buluşup yurda dönme zamanı gelmişti. Kaçışım yoktu. Kararım neydi? İşte o gelmesini istemediğim kişi bana doğru yaklaşıyordu.
- Nasılsın Tarık, tatilin nasıl geçti?
Sanki çok umrundaymışım gibi soruyordu.
- İyi geçti seninki?
- Harikaydı, sevgilimle durmadan gezdik, eğlendik sınav sonrası tekrarlamalıyız.
Beynimin içinde bir ses yankılandı tekrar piyon olarak seni seçti diye. Tabi kim bu kadar saf olabilirdi ki? İki haftadır unutmaya çalıştığım olayı tekrar aklıma getirmişti. Dinginleşmem tekrar eski ruh halime dönmem için zamana ihtiyacım varken karşıma geçmiş tekrar gelmemizi istiyordu. Hemen uçağa binmek ve bu nahoş zamanın hemen geçmesini diliyordum. Nereden bilebilirdim bunların daha başlangıç olduğunu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARIK
Teen FictionGenç bir adamın iç dünyasının dışa vurumu sonucu gerçekleşen ihanet, entrika ve hayal kırıklığı dolu sürükleyici hikayesi...