"Hayır Tarık, ben annen değilim. Annenin kardeşi, teyzenim. Başın sağ olsun.
Şok olmuştum ne yapacağımı ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir rüyanın ortasına düşmüştüm sanki. Elimin ayağımın çözüldüğünü tansiyonumun düştüğünü hissediyordum. Hayatımda hiç görmediğim o kadının kız kardeşi buradaydı. Peki hangi cesaretle buraya gelmişti. Daha çok taze olan yarama tuz mu basmaya gelmişti? Kendi isteğiyle mi gelmiş yoksa o kadın mı yollamıştı? Kendimi toparlamalıydım, güçlü gözükmek zorundaydım. Çok zor da olsa söyleyeceklerimi kafamda toparlayıp konuşmaya başladım:
"Öncelikle şunu bilmelisiniz ki babamın ölümüyle annem de ölmüş oldu. Babam benim için aynı zamanda anneydi onun gösterdiği o şefkati anlayamazsınız."
"Tarık annen seninle görüşmek istediği zaman baban izin vermedi. Annenin telefonlarını açmadı. Seni annenden kaçırmak, onunla görüşmeni engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı. Biliyorum bunu söylememeliyim ama baban senin düşündüğün kadar iyi biri değil."
"Bu ne cüret! Siz ne hakla babamın evinde, babama hakaret edersiniz."
"Olayları yanlış ...""Ayrıca sizin o kardeşinizin aklına 13 sene sonra mı geldim? 16 yaşındayken bir oğlu olduğunu hatırlama zahmetinde bulunduğunu bilmediğimi mi düşünüyorsunuz? Daha üç yaşında minicik bir çocuktum ben Ece Hanım gittiğinde! Üç yaşında anne sevgisine muhtaç, anne hasretiyle yanan, "anne" diye ağlayarak uyuyan, geceleri kabuslarından "anne" diye uyanan küçücük savunmasız bir çocuktum. Nasıl büyüdüm, neler düşündüm, ilkokula başladığım gün herkes "anne gitme" diye ağlarken benim neler hissettiğim, düştüğümde, arkadaşlarımdan ilk dayak yediğimde "anne" diye ağlayamamanın verdiği acıyı biliyor mu?"
"Ama Tar..."
"Daha sözlerim bitmedi Deniz Güngören. 16 yaşındayken o kadın benimle görüşmek istediğinde babam bana söylemiş görüşmeyi kendi isteğime bırakmıştı. Ben bizzat kabul etmedim. Babam sırf kardeşiniz üzülmesin diye kendisinin izin vermediğini söyledi."
" Ben bilmiyordum."
Daha sözlerim bitmemişti. Söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki! Anlatmak haykırmak anlattıkça nefretimi kusmak karşımdaki kadını nefretimle boğmak istiyordum. Geri gelmeyecek çocukluğum bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. İç dünyam zaten yeterince allak bullak değilmiş gibi bir de bu konu eklenmişti acılarıma.
"Bak Tarık lafı uzatmak istemiyorum. Zamanında çok zor günler geçirmiş olabilirsin ama Ece'ye bir şans vermelisin. Sen kabul et veya etme o senin annen. Kardeşlerin de seni görmek, tanımak istiyor."
"Kardeş mi hem de kardeşler."
"Annenin 12 yaşında ikiz kız çocuğu var."
Demek annem benden esirgediği anneliği diğer çocuklarına verebilmişti. İçimde bir yerlerin inceden inceye sızladığını hissediyordum. Suskunluğumu açıklama beklediğime yormuş olmalı ki Deniz Hanım oturduğu yerde huzursuz bir hareketle ekledi:
"Annen kızlarının babasıyla iki sene önce ayrıldı."
Demek bana sağlamadığı sıcak, sevgi dolu yuvayı iki kız çocuğundan da esirgemişti. Mutsuz ettiği bir çocuk yetmezmiş gibi... Ece Hanım -başka türlü hitap edemezdim- kendi bencilliğinde hayatları yok etmeye devam ediyordu. Nefretimin biraz daha alevlendiğini damarlarımda hissediyordum.
Kafam çok karışıktı. Onun değil ama kızlar hakkında düşünmeye karar verdim. Vicdanım bana kestirip atmam gerektiğini söylüyordu. Bu zor süreçte insan kendisine çok zarar verebilecek kararlar alabilirdi. Kendimin bile zor duyabildiği bir sesle düşüncelerimi bildirdim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARIK
Teen FictionGenç bir adamın iç dünyasının dışa vurumu sonucu gerçekleşen ihanet, entrika ve hayal kırıklığı dolu sürükleyici hikayesi...