《4.7.19》
Gözlerim sızlayarak açıldı ve beni pis kokunun talan ettiği depo selamladı. Ortam öyle küf kokuyordu ki başımdan sızan kanın metalik kokusunu bile göz ardı etmeme neden oluyordu.
Kaynağını bulamadığım bir yerde fare viyaklamaları,köşedeki borulardan sızan su sesleri sessizlğe ihanet ediyor zaten davul gibi olan kafamı iyice ağrıtıyordu.Derin nefes aldım ve beynime giden oksijenle farkındalık tüm bedenime nüfus etti.
Bitmişti.
Annemin bize ihanet etmesi,babamın bu ihaneti öğrenip annemi ve sevgilisini vurması,hayatımı adadığım adamın bir intikam uğruna beni harcaması,varımızı yoğumuzu alması,babamın ve ruhumun ölümüne neden olması...
Herşey,bitmişti.
Büyük bir kahkaha attım onunla beraber olduğumda attığım kahkahalar gibi.Fakat attığım kahkaha bile bana geri dönmeyip depoda sessizliğin esiri oldu.
Kavramını yitirdiğin bir zamanda deponun demir kapısı açıldı ve Pamir GÜNDOĞAN tüm asaleti ile içeri girdi.
Gözlerimin yas tuttuğu birkaç gün içinde çökmüş her zaman bana yastık olan geniş omuzları çökmüş,beyaz cildi mümkün olabilirmiş gibi daha soluktu.Ve gözleri...
Sarı harelerimde önceden adını koyamadığım fakat şimdi çok net gördüğüm nefreti gördüm. Saf,iliklerine işleyen nefret."Hızlı öldür,seçenek hakkı veriyorsan kafama sıkmandan yanayım ama illa ben seçeceğim diyorsan.." kanıma işlemiş yorgunlukla omuz silkip afallayan suratına dümdüz baktım.
"Bakma öyle işini kolaylaştırıyorum,ama dur sen bu konuda ustasın değil mi?
Babamı delik deşik ettin ya ordan biliyorum."Kömür karası kaşları çatıldı ve kana kana içtiğim dudakları aralandı.
"O kadar kan aktı ki.." diye konuşmasına engel oldum.
"Orda olsaydın bir insanin içinde ne kadar kan varmış görürdün çünkü hepsi dışarı çıkmıştı...Küçükken bana masal anlattığı zamanlanlar beraber yatardık ve sabahına kokusu yastığıma sinerdi.Bu sefer kanı sindi ellerime." Uzunca tırnaklarımı ellerime geçirdim ki kanım babamın kanına karışsın bir bütün olsunlar."Bendis," kısık sesiyle mırıldanıp bana doğru bir iki adım attı.
Bana yönelen adımları gördüğüm an sırtımı yosun tutmuş duvara yasladım.Ben ona bir kere sırtımı dayamıştım ve şuan burdaydık.
Geri çekilmeme karşılık yüzündeki her mimik buz kesti,sinirlendi.
"8 yaşında ben o kanı gördüm zaten." Iki dudağının arasından çıkan her kelime birer kıvılcımdı.
"Baban daha kolay şişletebilmek ve tüm varlığımıza konmak için babamı içeri tıktırmışken anneme tecavüz edip öldürdüğünde ben o kanı babandan saklanmak için girdiğim elbise dolabının arkasında gördüm." Ve kıvılcımlar bir araya gelip büyük bir ateş doğurdu kalbimde.
"Yaptığım hiç birşey için pişman değilim.Benim hayatım daha 8 yaşındayken karardı daha da aydınlanmaz artık." sesi demir kadar sert,hiç çocuk güldürmemiş gibi acımasızdı.
Benim iyi kalpli,merhametli prensim bir çocuğa cadı mı olmuştu?
Babam,bir aileyi mi katletmişti?"Bade teyzeyi biliyorsun,o olmasa benden geriye toz zerresi kalmazdı çünkü baban asla durmadı.Babamı ve annemi hallettikten sonra sıra bana gelmişti."
Gözyaşları sessiz bir isyandı,yenilgiydi ama ben o benimle olduğundan beri hiç pes etmemiştim, etmezdim.
"Sus." Dedim ağlamaya ramak kala.
"Babamın herşeyi önceden tahmin etmiş olmasi lehimize oldu yurtdışına kaçtık ve tam 13 sene orada kaldım baban ve köpekleri peşimi bırakması için ama bir kanıt lazımdı ve.." kolumu ete girmiş tırnaklarımdan kurtarıp saçlarımı çekiştirmeye başladım söylemek üzere olduğu şey kanımı dondurdu.
"Sus, Allah belanı versin sus!"
"Bir çocuk feda edildi.Tekin Soyçan'a bir masum kanı daha döküldü ve artık kanlarla dolup taşan nehrin en yukarısındaydı."
"Öldür beni!"diye bağırdım ruhum onunla beraberdi bana,bize ihanet eden annemle değil,gözünü para hırsı bürümüş babamla değil.Onunla...
Bedenimin de burda olmasının anlamı yoktu."Sen," dedi kadife gibi ses tonuyla gözleri suratımda tur atıyordu.
"Sen tüm bu karanlık içinde parlayan tek ışıksın.Sen ağaçlarla kaplı ıssız ormandaki pusulasın,sen ki ayların tanrıçası." ağlama,ağlama birazdan öleceksin zaten ağlama..."Eğer," dedi elleriyle yukarı gösterip.
"Bir seçme şansım olsaydı senin onun kızı olmamanı dilerdim." O,benim aksime ağlamamak için çabalamamış günışıklarından bir damla yaş düşüvermişti çehresine.Gerçek ismini bile saatler öncesinde öğrendiğim adam Pamir GÜNDOĞAN ilk defa karşımda ağlıyordu.Hemde tüm gerçekçiliğiyle.
"Benim bir seçme şansım olsaydı seni sevmemeyi dilerdim belki o zaman anne babamın yasını tutmak yerine senin acını paylaşmak istemezdim."
Kırık bir tebessüm belirdi dudaklarında,acı çeken kırık bir tebessüm.Ceketinin arkasında pantolona sıkıştırdığı siyah metal karanlık depoda bir ışık gibi parıldasa da ses etmedim.
Kollarımı açıp ağlamasıyla yeşile ev sahipliği yapan gözlerine baktım cildine nazaran çok koyu kaşlarına, dik burnuna,çıkık kızarık elmacık kemiklerine ve bana doğru gelen pespembe dudaklarına...
Geldi,geldi,geldi...
Annemin,babamın ruhumun,kalbimin ve az sonra bedenimin katili alnını alnıma yasladı tüylerimi ürperten bir nefes verdi suratıma doğru.
Dayanamadım ve bir nefeslik hayat çektim dudaklarından kendi dudaklarıma sakince.
Ben ölümün yanında sırtlandığı utanmazlıkla kollarımı ona dolamışken o silahını doğrulttu kafama,hissettim.Hissettim lakin bir ölüm onun dudaklarında ki hayattan daha değerli değildi o güvenliği açıp tetiğe basana kadar hayatın tadına baktım.
En son duyduğum şey Pamir'in tutamadığı hıçkırıkları ve depoyu dolduran uğursuz silah sesi oldu.
Ateş sönmüş geriye küller kalmıştı.
Merhaba kızım...
Hiç birşey anlamamanız çok normal çünkü az önce kitabın finalini okudunuz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY TANRIÇASI.
Teen Fictioneline aldığı rakı ve sürahiyle iki bardağı da dikkatlice doldurdu ve tüm heybetiyle karşımda ki sandalyeye yerleşti. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var derler,gel biz seninle rakı içip işi sağlama alalım. "