"Kaskını tak, arabaya bineceğiz."
"Gitarım mahvolur, ben binemem."
Ardından geçmişe gidip de kendinden geçen bedenim ile beynimi kolumu dürtüp çekiştirerek yanına geri çağırdı. Ayaklarım yere yapışmış gibiydi, onu niye Tommy olarak düşünüyordum? Gitarın artık yenisi alınırdı ki, eskisi de güvenli bir yerde idi.. Kolumdan tutup tüm benliğimle ayrılmadığım yerden güçsüzleşmeye başlayan bedenimi motora oturttu. Beline sarıldığında eline değmemle elimin yandığını düşündüm. Bir süre avuç içlerini gezdirip ısınmalarını sağladı. Kulaklarım motoru çalıştırdığını anlayamayacak kadar sağır olmuş, kollarım sımsıkıydı. Hızlı ve profesyoneldi. Aslında Thomas tanıdığım en iyi motor sürücüsüydü, sürmeye devam ediyordu ama uzak mesafeler için kullanmıyordu motorunu.
"Çaldığım yeri nereden öğrendin?"
Kendimi kulübün önünde bulunca şaşırmak zorunda kalmıştım, çünkü aklıma adını söylemek dahi gelmemişti, yani söylememiştim. Omuz silkti.
"Burası benim hep geldiğim yer, seninkini de bilmediğim için belki gitmekten vazgeçtin diye buraya getirdim."
"Tamam, sağol."
İşim bitene kadar sağol ki görevini tamamla.
"Yan tarafa park edeceğim, göremezsen oraya gel."
Yürümeye başladığımdan arkamı dönmeye tenezzül etmedim ve iki parmağımı alnıma değdirip havaya kaldırdım. Kapının önündeki görevliye bakarak yaptığım için, iki kere uğraşmak zorunda kalmadım. Kapının önünden çekilip içeri geçmem için yol verdi.
"Hoş geldin, Eur-a,"
"Geç kaldım, arkadan gireceğim."
Çok geç kalmamış olmayı ümit ediyordum ki, beş dakika bile rötar olamazdı. Sahnenin arkasında, yerime hazırlandığına emin olduğum saçları kısa kıza kafamı çevirmedim. Her seferinde benim yerime çıkmayı denerdi. Bu geç kalmalar sonradan eğlenceli olmaya başladı sayesinde. Çünkü gitarda ve mikrofonda beni görmeyi daha çok severlerdi ki, çıkmadığım zaman çıktığımdaki kalabalığı görmüyorlardı bahse girerim. Daha fazla kazandırdığımdan rötarlarımı gözardı edebilecek bir patronum vardı.
Çantasından kurtardığım, birkaç sene öncesine kadar klasik olan, elektrogitarımı boynuma asıp sahneye çıktım. Thomas'ın arkasını görünce boynunda olan saçlarından tutup aşağıya kadar çektim.
"Eurırong, geldi yine."
Tek kaşımı kaldırırken bana ayrılan yere geçmiştim.
"Her zaman yetişiyorsun, o yüzden elleşmedim."
Pençe atıp parmaklarımı tellere götürdüm. Birkaç nota ile tüm mekan ıslıklar, bağrışmalar ile doldu.
Birkaç şarkı çaldıktan sonra mola verdik, bir şeyler içmek için en azından izin vardı. Mola veresiye kadar gözlerini üzerimde hissettiğim, ama yanındaki çıtırlardan da ilgisini esirgemeyen, sevgili(!) kuzenim bu sefer baktığı yeri delecekmişçesine incelediğinden diğerlerini bırakıp hızla yanına ulaştım.
"Bir şey mi istiyorsun, ne o sürekli gözün üstümde?"
"Ben senin abinim, sana gözkulak olmak için buradayım."
Hadi canım, dercesine hahladım, kollarımı birleştirirken.
"Ve evet, bir parça çalmanı isteyeceğim."
"Eurille?"
Seni rahatsız mı ediyor, bakışıyla her zamanki gibi arkamı asıl kollayan kişi yanımızda bitmişti. Sorun yok, diyen bakışlarımın ardından kuzenime dönüp konuştu.