Sabah oldu. Gözlerimi zar zor açtım. Kim sabahın köründe okula gitmeyi ister ki! Kalktım, homurdana homurdana giyindim. Melis'e seslendim ''Uykucu kardeşim okula geç kalıyoruz!" tam evden çıkıyorum, karnım guruldadı. Tabi ya! Ah Zeynep nasıl unuttun kahvaltı yapmayı? Mutfağa girdiğimde kimse yoktu. Annem nerde? Peki ya Melis? Babam? Kimse yoktu. Annem kahvaltıyı masaya hazırlamış. Hemen başladım kahvaltıya. O sırada uykucu Melis'imiz de geldi. "Uykucumuzda geldi. Ne o giyinmemişsin?" dedim. Melis'se bana küçümser gözlerle bakıp "Zeynep, depresyondayım farkındaysan. Okula mokula gidemem." dedi. "Ha şu Barış meselesi.. Melis. Saçmalama sırf ayrıldınız diye okulu mu bırakıcaksın?" dedim şaşırmış gözlerle. "Rahat bırak beni." dedi. Kolundan tuttuğum gibi odasına götürdüm. "Çabuk giyin seni gıcık kardeş" dedim kıkırdayarak. Gülümseyip sarıldı ve "Kardeşim olduğun için teşekkür ederim. " dedi. Güldük. Hazırlanırken sordum "Annemle babam nerede?". "Unuttun mu? Bugün onların evlilik yıldönümleri. Sabah erkenden gittiler." diye cevap verdi. "Kaç gün evde yoklar?". "Bir hafta" dediği anda ikimizde gülerek çığlık attık. "Çok iyi. Eee çılgın Melis. Planlarımız neler?". "Bilmiyorum ama bugün iyice düşüncem. Haa bu arada okula yeni biri geliyormuş. Aslında yeni sayılmaz. Sayerlerin meşur oğlu Amerika'dan dönmüş ve okula geliyormuş. Araştırdım, ismi Kerem acayip derece yakışıklı. Hatta fotoğrafını bile telefonuma kaydettim. Bakk." diyerek fotoğrafı gösterdi. Gerçekten çok yakışıklıymış. "Tamam hadi okula geç kalıyoruz!" dedim. Evden çıktık bi anda karşımıza Can çıktı. "Sizi almaya geldim." Ikimizde teşekkür edip arabaya bindik. "Yağmur nerede?" dedim. "Şimdi onu almaya gidiyoruz." dedi. Yağmuru aldık. Okula geldik. Ve Kerem okuldaydı. Merhabalaştık ama nefeb