GÜNÜMÜZHava bunaltıcı derecede sıcaktı. Çift yönlü yol dışında insan yapımı hiçbir şey görünmediği bir yerdeydi ve beklemekten sıkılmıştı. Yeni arabasının kaputuna yaslanmış yoldan geçen arabaları izlerken ne yapacağını bilemiyordu. Acaba elini kaldırıp araçlardan birinin durmasını mı sağlamalıydı? Sorunun ne olduğunu kendisi de bilmiyordu ki... Sıkıntıyla iç çekip at kuyruğu topladığı saçındaki lastiği çıkardı ve başını birkaç kez sağa sola sallayıp saçlarının dağılmasını sağladı. Lastiği arabanın açık camından içeri fırlattıktan sonra boynunu süsleyen kırmızı fularına uzandı eli ama onu çıkarmaya içi elvermedi. Başına şu gelenleri düşündüğünde yaptığı hazırlıkların tamamen boşa gittiğini hissetti. Oysa çok büyük planları vardı bugün için. Arabasının kendisine attığı bu kazığı hiç unutmayacaktı.
Sabah neşeyle kalkmıştı herkesten önce ve kısa bir duşla yaz gününün hararetini de attıktan sonra doğrudan dolabına koşmuştu. Özel olarak bugün için aldığı elbisesini giyerken hiç zaman kaybetmemiş anneannesinin gülen gözlerinin eşliğinde takılarını takmıştı. Eski kadın sürücülere benzemekti niyeti. Kırmızı çiçekli elbisesini tamamlayan kırmızı fularını aldığı andan beri boynuna dolamak için sabırsızlanıyordu. Sonunda hafifçe dolamıştı boynuna ama bu seferde aksiliklerin ardı arkası kesilmiyordu. Aslında bugünü kendince özel kılan ilk İstanbul dışı sürüşü olmasıydı. Çok uzun bir yol değildi ama saçları ve fuları uçuşacaktı sonuçta. Bu da yeterliydi onun için. Bu günü özel kılan ikinci neden ise uzun zamandır görüşmediği arkadaşlarıyla görüşecek olmasıydı. Gününün başladığı saatleri düşünürken çantasındaki telefonun çaldığını işitti. Yaslandığı yerden doğrulup aceleyle telefonuna yetişmeye çalıştı ve arama sonlanmadan yetişmeyi başardı. Dedesinin aradığını görünce iyice rengi atsa da yapacak bir şey yoktu, telefonu açtı ve ilk önce dedesinin konuşmasını bekledi.
"Aydeniz? Kızım neredesin sen? Kaza mı yaptın? İyi misin?"
Dedesinin endişeli sesini duyunca hafifçe gülümsedi. Yaşlı adamın ona olan aşırı ilgisini çok seviyordu. Anneannesi de severdi onu ama dedesi bir başkaydı.
"Dede..." diye yokladı önce. "Sana bir şey söyleyeceğim ama kızmayacaksın." Kahverengi saçlarını bir omzunda toplayıp ısınan telefonu diğer kulağına aldı işiteceği azara hazır bir şekilde.
"İlk önce iyi misin onu söyle Aydeniz!" diye hafifçe gürlediğinde dedesi, Aydeniz onun sinirlenmek üzere olduğunu anladı.
"İyiyim dede. Hem de çok iyiyim ama arabam iyi değil. Akash daha ilk sürüşte beni yarı yolda bıraktı. Çektim sağa ne yapacağıma karar vermeye çalışıyorum."
İyi olduğunu işittiğinde dedesinin derin bir nefes verdiğini duydu. İşte bu kadar kolaydı karşısındakini sakinleştirmek. Dedesi alışılmış bir bıkkınlıkla yanıt verdiğinde Aydeniz içten içe gülüyordu.
"Ak... Ne? Akash mı? O kim kızım? Araban çalışmıyorsa gelip alayım mı seni?"
Yaşlı adamın cümlesi bitmeden reddetmeye hazırdı genç kız. Buna izin vermeyecekti. Karşılaştığı ilk sorunu kendisi aşmalıydı. Eğer yapacak hiçbir şey bulamazsa öyle çağıracaktı dedesini. Bunu ona düzgün ve ısrarlı bir tonda anlatıp azıcık azar işitse de derdini anlatabilmeyi başardı. Şimdi sıra arabasına ne olduğunu çözmekteydi. Kaputun önüne geçip ellerini beline koydu ve arabasına kötü bir bakış attı.
"Bu güzelim elbiseyle beni bu hallere düşürdüğün için seni affetmeyebilirim Akash. Kendini affettirmek istiyorsan bir an önce çalış. Zaten yeterince geç kaldım!"
Aydeniz kendi kendine söylenirken bir yandan da kaputu açıp içine dikkatlice bakmaya başladı. Bir sürü kablo, bir sürü kutu vardı burada. Öğrendiklerini hatırlamaya çalıştı ve birkaç yerde sorun olmadığını hemen anlayıverdi. Ardından incecik bir çubukla motor yağını kontrol etti. O da tamamdı. Peki, sorun neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aydeniz Döngüsü | Kitap
Roman pour AdolescentsParlayanların buluşma noktası Facebook grubumuz: Gamze Aydeniz Hikayeleri Instagram hesaplarımız: @gamzeaydenizz @aydenizdongusuu @curetkar_yakut Bir şeyler olduğu kesindi... Bıçak gibi keskin, aynadaki yansımalar kadar bencil, nefesle aynı doğrultu...