geçen hafta perşembe canım gerçekten çok uyumak istemişti, uyudum da. yokluğunda yapılacak pek bir şey yok diye düşünmüştüm. -bunların hepsi miş'li geçmiş zamandan ibaret çünkü sanırım farkında vardığım şeyler çoğaldı.- kitap okumak, dışarıya çıkmak, uyumak, müzik dinlemek, çay içmek, çay demlemek gibi şeylerdi yapabileceklerim. kısıtlıydı yani.
canımı yaktığın o günü aklıma getirmemeye çalışıp duruyorum, yazılarım eskisinden daha berbatlaşmaya başladığından beri kendime olan güvenimi de kaybettim. bugün, uyumak istemiyorum. yazmak istiyorum ya da okumak. canımı yaktığından beri hep bir döngü içindeyim yamuk bir çemberin içinde. arada yolumu şaşırsam da yine aynı yere geliyorum eninde sonunda.
sen beni kırdın, gecesinde pek ağlamadım. ertesi gün gülmek istemedim ama insanların acınası şakaları beni güldürmeye yetti. nedensizce güldüm. yüzümü ekşitmedim bile. sadece güldüm. aklıma gelmemeni sağlamak için en acınası, kendime yakıştıramadığım şeyleri yapıyorum bu aralar. keşke, bu yola başvurmasam.
sen yoksun ama yine de dünya akıp gidiyor, kuşlar uçuyor, insanlar her sabah saatinde kalkıp işe gidiyor. okullarda aynı müfredat, arada trafik işlemiyor bi' o var değişken. kitapçıya giriyorsun, başka yüzler bile görmüyorsun. okuyan yok ki! ya da çarpıp elinden defterlerini kağıtlarını düşüreceğin sonra o filmlerdeki gibi yeniden hayata bağlanacağın birini görmüyorsun. yalan şeyleri neden insanlara gösterirler böyle anlayamadım gitti! ben seni aramak için girerdim eskiden oraya. şimdi ise her şeyden kaçmak için. ya da okumayı sevdiğimden. şu sıralar neyi sevdiğimi bile bilmiyorum. ancak okumanın bana iyi geldiği kesin.
kendimden vazgeçmeyi deniyorum, ayaklarım ne zaman dışarı çıksam mezara gidiyor. oysa -çok şükür- kaybettiğim biri de yok. niçin öylece kapısında dikiliyorum bilmiyorum. duvarına yaslanıp öteki dünyayı düşünüyorum. belki yanımda olursun hayali ile saatlerce dikiliyorum orada. sanki bir mezarın yanına çöksem ve ölenle konuşmaya çalışsam cevabı alacakmışım gibi geliyor. ve cevabı almaktan da korkuyorum. paranoya denen bu şey ise, beni delirtiyor ürkmekten -kendimden, aynalardan, sevgimden, nefretimden, insanlardan....- çoğu zaman. aklımı yitirmekten korkuyorum. zaten bi' yitirmediğim o kaldı. senden sonra neyim kaldı ki?
cümleden cümleye atlamalarım, kendi canımı bilerek yakmalarım, zorlana ağlamaya çalışmalarım ve sonrasında kustuğum kanlar.. bunları telafi edecek bir şey bulamıyorum.
sen bilir misin, bazen yazmak bile bir yere kadar. yazıyorsun, yazıyorsun sonrasında devamı hiç gelmiyor. gittiğinde, bunlar oldu işte. kuşlar göçtü, martılar uçtu, çiçekler açtı, bahar geldi. sevgilim, bahar geldi. neden yoksun?
