0.2

33 6 1
                                    

Yıl:1930/ -138 yıl önce-

Judith'in Anlatımından:

Gözlerimi tavana dikmiş, odaklanmış bir şekilde bakarken bulunduğum odaya birinin geldiğini hissetmemle yerimden doğruldum.

Ben Judith Capler, kendimde anlam veremediğim birçok özelliği barındırıyorum. Ya da Peter'ın -en yakın arkadaşım- deyişiyle, Harry Potter'in kız versiyonuydum.
Ah, pekala...
Bu fazla uçuk bir düşünceydi. Sonuçta elimde bir asam yoktu ve büyüye inanacak kadar hayalperest bir beyine sahip değildim ancak beni gerçek anlamda tanıyan hiçkimse normal olduğumu idda edemezdi.

Kapının hızlı bir şekilde açılma sesinin ardından kapının aralığından Peter'ın kafası gözüktü.
"Tanrı aşkına Judith, nasıl her seni korkutmaya çalıştığımda bana dönük olabilirsin? Kendini şu uzaylı filmlerindeki mavi saçlı kızlar gibi hissettiğin oluyor mu?"

Göz devirdim. Bana fantastik isimler takmayı anlaşılacağı üzere seviyordu. Hoşuma gitmediğini söyleyemezdim, bu koca bir yalan olurdu. Ancak biraz takılmaktan zarar gelmezdi.
"Aslına bakılırsa, ben o kızların ta kendisiyim ve biraz daha benim üzerimde böyle benzetmeler yapmaya devam edersen birazdan belirecek asam ile seni kurbayağaya çevireceğim."

Sıkılmış olmalı ki sadece kafasının göründüğü kapı aralığından süzülerek içeriye tamamen girdi. Kapıyı arkasından kapatıp sırtını oraya yasladı.
Yüzündeki ifade ise...
Bu ifadeyi biliyordum. Ne zaman muzip birşey söyleyecek olsa, bu ifadeyi takınırdı.
"Ah madam, beni öpmek için kurbağa çevireceğizi tahmin edebiliyorum ancak beni tavlamak için böyle numaralara hiç gerek yok."

Derince bir nefes verdim. Engellemeye çalışsam da yüzüme ise bir gülümseme yer edinmişti.
"Bazen alt tarafındaki fazlalık yerine hıyar olduğunu düşünüyorum."

Şaşırmış göstermeye çalıştığı bakışlarla bana baktı. Ağzı da hafif aralanmıştı.
Bir küçük Peter'a bir de bana baktı.
"Sen hıyar koyduğumu nereden biliyorsun? Bu ben ve Petercık'ın minik sırrı olmalıydı."

O kadar ciddi söylemişti ki, bir an şüpheye düştüm. Olabilir miydi ki?
"Ciddi misin?"

Sırıttı.
"Hayır."

Saçmalamıştım, elbetti ki hıyar yoktu. Yani olsa fark ederdim.
Nereden fark edecektin, bakmadığın sürece?
İğrençleşen iç sesime yüzümü buruşturdum.

Ayrıca bu iç sesim kadar sapık olan Peter ile neden arkadaştım ki ben? Şapşalın tekiydi.

Birşey demeden kendi iç muhasebemi yaptığım birkaç dakikanın ardından yaslandığı yerden bana birkaç adım yaklaştı ve beni bileğimden tutup kaldırdı.
"Haydi hazırlan, seni bir yere götüreceğim."

Bir yatağıma bir de ona baktım. Bu günkü planım yatmak değildi ancak onun öyle düşünmesini sağlamak işime gelirdi. Birazdan yapacağım için içimden ona özür diledim.

Yatağa olan bakışlarımı yakalayınca istediğim gibi beni gardrobumun önüne hafifçe itti ve odadan çıktı. O gittikten sonra derin bir nefes aldım ve kendime birkaç dakika tanıdım. Gözlerimi yavaşça açtım ve heves ederek aldığım abajurumu elime aldım. Yapacak birşey yoktu, gerçekleri öğrenmek uğruna bir abajuru harcamaktan çekinmezdim. Tabii elimde hiçbir bilgi olmadan dönmek de vardı ancak dediğim gibi, buna değerdi.

Kapıyı hızla açtım ve abajuru rastgele önüme savurdum. Şansıma istediğim yere, Peter'in tam kafasına gelmiş ve bayılmıştı. Her hangi bir kanama var mı diye önünde eğilip kontrol ettim. Sorun olmadığını fark edince ayağa kalktım ve annem ile babamın odasına ilerledim. İkisinin de iş saatleri olması nedeniyle evde yoktular. Eh, bu da benim işime geliyordu.

Living Death ||HyunAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin