Kısa-ama bana göre uzun- bir yüruyüsten sonra eve gelebilmiştim. Hemen buzdolabından bir paket kan alıp içmeye basladım. Kanla aram iyiydi fakat, diğer vampirler gibi insan kanı içemiyordum. Sürekli Dal Poo'nun Kore'den gönderdiği hayvan kanlarından içiyordum. Her neyse. Gidip biraz verilen ödevleri yapayım. Ama anlamadığim birşey var. Neden daha ilk günden ödev veriyorlar? Kore'de de böyle. Beni yakalamak isteyenler, eğer izimi bulursa, ben Finlandiya'ya gidiyorum. Çünkü oranın eğitim sistemi daha iyi. Bir kaç dakikada ödevlerimi yaptıktan sonra derin bir uykuya daldım.
..........................................
Ne ara bu kadar uyur olmuştum? Bilmiyorum ama biraz daha halının motiflerini izlemeye devam edersem okula geç kalacaktım. Bu yüzden hemen yataktan kalkıp tuvalete girdim. Rutin işleri halledrip çantami hazırladım. Ve evden çıktım.
Okula geldiğimde herkes yeni yeni sıra oluyordu. Kendi sınıfımı bulup sırama geçtim.
Müdürün günaydın faslıni geçtikten sonra sınıflarımıza girmeye başladık. Sınıfa geldiğimde Beste, cam kenarında oturduğu yeri göstererek oturmamı istedi. Onu kırmayıp yanına oturdum...........................................
Öğle arasına bir kaç dakika vardı. Ama hoca erken bırakmıştı. Bu yüzden Besteyle once tuvalete gittik. Zaten biz çıkana kadar zil çalmıştı. Beste'yle koridora çıktığımızda ne hiikmetse kimse yoktu. Zemin kata indiğimizde Furkan bağırarak dış kapıdan içeri girdi.
''Gençler kapıdaki cillopu gördünüz mü? Sahibi kimse bundan sonra o kişi benim kankamdır.''
Kızlardan biri konuşmaya başladı.
''Bunun da aklı, fikri kızlarda.''
''Kız değil. Araba. Bir rengi var, fıstık yeşili, şu anda piyasada yok böyle bi araba.''
Bu dedikleriyle bi an aklıma Robin geldi. Bi dakika, ya o araba Robin ise.
''Beste hadi koş.''
''Nereye. Yemekhane o tarafta değil.''
''Biliyorum. Sen beni takip et.''
''Tamam.''
Bahçeye çıkar çıkmaz büyük bir kalabalıkla karşılaştım. Bir şeye bakıyorlardi. Kalabalığa doğru koştum. Karşıma birden Ece ve yalaka arkadaşlari çıkınca durmak zorunda kaldım. Zaten karşıma çıkmasa şaşarım.
''Çekilir misin lütfen?''
''Neden? Dün benim arabam sana yetmedi bu arabaya da mı bakacaksın?''
Bi bitmediniz ya.
''Üff seninle uğraşamayacağım.''
Deyip sol omzuna çarparak arabaya dogru ilerledim. Büyuk kalabalığı yararak arabaya bakmaya çalıştım. İnanamiyorum bu Robin.
''Robin!!''
''Ri Ta''
Koşarak Robin'in yanına gittim.''İnanmıyorum bu araba yeni kıza mi aitmiş''. ''Ben demiştim bu kızi hafife olmayın diye'',''oha araba konuşuyo'' gibi şeyler söyluyordu etrafimızdakiler.
''Seni çok özledim Robin.''
''Bende seni sahip.''
''Ne ara geldin. Daha dün aradım Dal Poo'yu?''
''Aslinda sen geldikten bir kac gün sonra yola çıktım. Dal Poo'yla süpriz yapacaktik."
Vaay zekice ama bana sökmez. Dermişim.
"Oha bu araba senin mi?"
Ay ben beste'yi unuttum.
''Evet. Adı Robin. Robin bu da Beste.''
"Memnun oldum Beste.''
''Bende.''
Robin'e otoparka gitmesini söyleyecektim ama Robin'in kontrol saatini Kore'de unttuğum aklıma geldi.
''Robin, yanında kontrol saatin var mı?''
''Aa, evet Dal Poo koymustu. Torpido gözunde olmasi lazim.''
Hemen torpido gözünü açıp iki tane saat aldım. Ve birisini Beste'ye uzattım. Normalde kimseye vermezdim ama Beste'nin duşünceleri kotü değil. Yani düşüncelerini okudum.
''Bu yaninda kalsın Beste. Bana ulasamzsan bundan ulaşirsın.''
''Teşekkür ederim.''
''Önemli değil.''
Tam arkami dönüp Robin'e otoparka gidebileceğini soyleyecekken bize doğru yaklaşan 3 kişi yüzünden, açtığım ağzımı kapattım.