HADLEYBURG'U YOZLAŞTIRAN ADAM: 1

891 9 0
                                    

1

Yıllar önceydi. Hadleyburg, kendisini çevreleyen koskocaman bölgenin en dürüst ve en namuslu köyüydü. Üç kuşak boyunca bu ününü hiç lekelemeden korumuştu, sahip olduğu başka her şeyden çok daha fazla gurur duyuyordu bundan. Öylesine gurur duyuyor, temiz adını güvence altında tutmakta öylesine titiz davranıyordu ki, dürüst alışveriş ilkelerini beşikteki bebeklere öğretmeye başlamıştı; benzer dersleri, eğitimlerine ayrılan bütün o yıllar boyunca çocukların kültürünün de başlıca besini durumuna getirmişti. Ayrıca kişiliğin oluştuğu yıllar boyunca, ayartıcı şeyler gençlerin yolundan uzak tutuluyordu; böylece onların dürüstlükleri daha da pekişmek ve güçlenmek için her türlü olanağa kavuşuyor ve iliklerine işliyordu. Komşu köyler Hadleyburg'un kazandığı bu onurlu üstünlüğü kıskanıyorlar, bundan duyduğu gururla alay ediyormuş gibi yapıyorlar, buna kendini beğenmişlik diyorlardı; gene de Hadleyburg'un yozlaştırılamaz bir köy olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kalıyorlardı: Hadleyburg'dan gelen bir delikanlı, sorumluluk gerektiren bir iş aramak için doğduğu köyden ayrıldığında gerek duyacağı her türlü tavsiyeyi zaten yanında taşıyordu.

Oysa sonunda zamanın kayıp gitmesiyle birlikte Hadleyburg, oradan geçmekte olan bir yabancıya zarar vermek gibi bir talihsizlik yaşadı – büyük olasılıkla da bunu bilmeden, kesinlikle dikkat etmeden yaptı, çünkü Hadleyburg kendine yetiyordu; yabancılara ya da onların taşıdıkları kanılara hiç mi hiç önem vermiyordu. Oysa bu kişinin durumunu istisna saymak iyi olurdu, çünkü o, nefret ve öç alma duygularıyla yüklü bir adamdı. Bütün bir yıl boyunca yaptığı yolculuklar sırasında, görmüş olduğu bu kötülüğü hiç aklından çıkarmadı; boş zamanlarının hepsini bu zedelenmeyi giderecek bir tatmin yolu icat etmekle geçirdi, düşünüp çok sayıda plan buldu, bunların hepsi de iyiydi, ama hiçbiri yeterince geniş kapsamlı değildi; bu planların arasında en kötüsü, çok sayıda bireyi incitecek bir plandı, ama onun istediği, bütün köyü içine alacak, bir tek kişiyi bile incitmeden bırakmayacak bir plandı. Sonunda çok iyi bir fikir buldu; zihninde belirginleştiğinde bu fikir beynini kötücül bir sevinçle aydınlattı. Hemen bir plan oluşturmaya başlayarak, "Yapılacak şey işte bu – ben bu köyü yozlaştıracağım," dedi kendine.

Altı ay sonra Hadleyburg'a gitti, gece saat on sularında küçük bir atlı arabayla bankanın yaşlı veznedarının evine ulaştı. Arabadan bir çuval çıkardı, omzuna attı, o çuvalla sendeleye sendeleye köy evinin avlusunu geçip kapısını çaldı. Bir kadın sesi, "Girin" dedi; adam içeriye girdi, çuvalını salondaki sobanın arkasına yerleştirdi, lambanın yanında Missionary Herald'ı okumakta olan yaşlı hanıma nazik bir havayla şunları söyledi:

"Yerinizden kalkmayın hanımefendi, sizi rahatsız etmeyeceğim. Tamam – şimdi oldukça iyi saklanmış durumda, insan orada olduğunu bile bilmez. Kocanızla bir dakika görüşebilir miyim hanımefendi?"

Görüşemezdi, kadının kocası Brixton'a gitmişti, yarın sabahtan önce de dönmeyecekti.

"Pekâlâ hanımefendi, önemi yok. Yalnızca bu çuvalı onun gözetimine bırakmak istemiştim, bulunduğu zaman gerçek sahibine teslim edilmek üzere. Ben yabancıyım, kendisi beni tanımaz, yalnızca uzun zamandır zihnimde olan bir meseleyi halletmek üzere bu gece bu köyden geçiyorum. Yapacağım iş şimdi tamamlanmış oldu; hoşnut, biraz da gururlu olarak gidiyorum, beni bir daha görmeyeceksiniz. Çuvala iliştirilmiş bir kâğıt var; orada her şey açıklanıyor. İyi geceler, hanımefendi."

Yaşlı kadın bu gizemli, iriyarı yabancıdan korkmuştu, onun gittiğini görünce memnun oldu. Ama merakı uyanmıştı, hemen çuvalın yanına gitti, kâğıdı alıp geldi. Kâğıtta yazılanlar şöyle başlıyordu:

YAYINLANMAK ÜZERE – ya da doğru adam özel bir soruşturmayla bulunacak – ikisinden birinin yapılması yeter. Bu çuvalın içinde yüz altmış pound, dört ons ağırlığında altın para var –

Seçme ÖykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin