Karanlık sokakta yanlız başıma yürüyordum. Tek istediğim bir an önce evime ulaşmak ve yatağıma uzanıp kitabımı okumaktı şu an. Takip edildiğimi düşünmeye başladım bir anda. Sanki tam arkamda bir çift göz vardı. Umursamadan yürümeye devam ettim. O sırada bastığım bir taş sebebi ile sendeledim. Kendimi toparlayarak devam ederken yoluma arkadan gelen sesle irkildim. Biri kıkırdıyordu. Aniden arkamı döndüğümde hiçbir şey görememiştim sokak lambaları dışında. Koşarak evime gitmeye başladım. Daha fazla katlanabileceğmi sanmıyordum.
Evime girdiğimde kapıyı iyice kapatıp kitledim ardından. Ayakkabılarımıda çıkardıktan sonra mutfağa doğru ilerledim. Elimle yoklayarak mutfağın ışığını açtığımda karanlıktan bir nebzede olsa kurtulduğum için rahatlamıştım. O sırada babamı sandalyeye oturmuş sigarasını içerken gördüm. Başını duvara yaslamış bir hayli kederli görünüyordu gözüme.
''Baba iyi misin?''
''Değilim.''
''Neyin var?''
''İyi değilim.''
''Ne oldu baba?''
''Özür dilerim kızım.''
''Neden? Bab.''
''Yok bir şey hadi sen odana çık yarın sana söylemem gereken bir şey var.''
''Yine mi borçlandın.''
''Dediğimi yap Kumsal.''
Diyecek bir şey bulamadım. Ve söylenerek odama çıktım. Düşüncelerimi biraz da olsun atmata çalışarak kendimi uykuya bıraktım..
Saatlerdir yürüyordum. Her adımımda bir arkama bakıp kontrol ediyordum. Geldiğim yer hakkında hiçbir fikrim yoktu. Neredeydim ki ben? Her şey belirsizdi. Kalp atışlarım normal değildi. Bir an yavaş diğer an hızlıydı. Birden duraksadım. arkamdan gelen ayak sesleri beni ürpertmeye yetmişti.
Kan ter içinde yattığım yataktan doğruldum. Bir kalp krizi geçirmiş gibiydim. Kalp atışlarım fazlasıyla yüksekti. Yataktan kalktım ve bir- iki adım attım. Başım dönüyordu. Baş ağrımı geçirmesi umudu ile masanın üzerindeki ilacı yuttum. Dünkü olayın tesirinden hala kurtulamamış bir de rüyamda görmeye başlamıştım.
Aşağı inince babamla karşılaştım tekrardan. Bu sefer sigara değil alkol kokuyordu. Alkol kokusu burnuma dolarken mutfakta ondan en uzak köşeyi seçerek ilerledim. Gevreğimi bitirdikten sonra hazırlanıp çantamı kaptığım gibi okul yolunu tuttum. Dünkü sokaktan yeniden geçmek istemeyip yolumu uzatmıştım.
Süper. Bu defada okulun en popülerlerinin olduğu sokağı seçmiştim. İki kız ve üç oğlan şeklinde yürürken aralarında gözüme çarpan tek kişi Atilla olmuştu. Kitap ya da filmlerdeki erke karakterler gibiydi. Yakışıklı, karizmatik ve gizemli. Popüleritesi ise onunla iletişime geçmemi zorlayan en büyük sebeplerden bir diğeriydi. Bal rengi gözleri, hafif rüzgarlı havada uçuşan saçları ve kaslı vücudu ile görenleri hayran bırakacak tipdendi. Ben onu süzerken bir anda bana doğru döndü ve gözlerimiz kesişti. Kahretsin.. Bu durum bir kaç kez daha olmuştu ama bu sefer ki çok utanç vericiydi. Kulaklarıma kadar kızarmıştım çünkü. Onu görmezden gelip yürümeye devam ederken dayanamayıp yeniden ona baktığımda hafif bir gülümseme ile önüne bakıyordu. Umarım içinden benim bir patates olduğumu düşünmyordur.
Okula geldiğimde kendimi çok yorgun hissediyordum. Başlamadan bıktım derslerden. Biyoloji hocasının derse girmesi ile uykum daha bir geldi. Adamın anlatma biçiminden mi yoksa dersden mi tam olarak bilmesemde sıkıldım şimdiden.
Bir süre sonra zil çaldı ve bende arkadaşlarımın yanına gittim. Ceren'la sohbet ederken arkamdan yaklaşan Umur bir anda beni korkutmaya çalışsada pek fazla etki etmemişti. Alışıktım onun o tatlı şakalarına.
''Nasılsınız kızlar?''
''İyiyiz Umurcuk. Sürünün devamı nerde?'' diye cevap verince bize biraz bozulur gibi olsada takmayarak devam etti.
''Bir kaç dakikaya burada olur Sinan'la Kenan. Sizin onlara sürü dediğinizi söylemeli miyim acaba?''
''Onlara mı? Sanki sana demedik.'' diye cevaplayan Cerenin ardından bizim ikizler (evet gerçek anlamda ikizler) bize doğru gelip selam verdiler.
Okul arkadaşlarla eğlenceli ama derslerle sıkıcı geçerek bitmişti. Çantamı toparlayıp eve doğru yürümeye başladım. Popülerlerin takıldığı yol mu yoksa lanetli yol mu şimdi kullanmam gereken? Atilla'yı dayanamayıp süzerken rezil olmak mı yoksa galipten sesler duyarak korkunç yoldan geçmek mi? Ayaklarım beni korkunç yola götürdüğünde havanın daha kararmadığı kanısına vararak yoluma korkusuzca(!) devam ettim. Atilla'yı kaldırımın kenarında durur vaziyette görmemle küçük çaplı bir şoka uğradım. Ben onu görmemek için bu sokağı kullanırken o tam karşımda duruyordu. Aslında neden uğramıştım ki sonuçta herhangi bir sokakta oturuyordu bunda şaşılacak ne vardı Şimdi ne yapmalıyım? Görmemezlikten gelemem artık. Gülümsemeli miyim? Yok canım.
Ben neye uğradığımı tam olarak anlayamamış bir biçimde düşünürken o ise bana gülümsedi. Ben de karşılık vermeye çalıştım. Ama daha çok gülümsemek gibi değildi yüz ifadem sanırım. Sonra telefonunda biriyle konuşmaya başlayınca ben de eve doğru hızlı adımlarla devam ettim.
Ne gündü ama..!
Eve gelip kendimi yatağa fırlattığımda çaresizce yanaklarımın hala pembe pembe oldugunu fark ettim. O sırada kapım çalınmış ve babam içeriye girmişti.
''Kumsal. Sana söyliyeceklerimi iyice dinle tamam mı? Biliyorum kızacaksın ama başke çarem yok güzel kızım.''
''Anlat baba dinliyorum seni.''
''Biliyorsun çok fazla borçlandım ve alacaklılar sürekli peşimde. Sana zarar verebileceklerinden korkuyorum. Seni bir eve göndereceğim bir süre orada kalacaksın.''
''Nasıl yani? Kimin evine?''
''Bir tanıdık diyelim.''
''Ne kadar süre.?''
''Alacaklılardan kurtulana kadar.''
''Baba ben kendimi koruyabilirim. Tanımadığım bir insanın evinde kalmayı düşünmüyorum.''
''Lütfen Kumsal.''
''Bab.''
''Bu konu kapanmıştır. Toparlan yarın sabah gidiyorsun. Uzun bir süre değil.''
Ben sinirle kafamı yastığa gömüp gözlerimden yaşların akmasına izin verdim. Ağlayarak uyuya kalmıştım.
Sabah baş ağrısı ile gözlerimi açtığımda sinirle yataktan kalktım. Neyere gideceğimi bilmez bir halde büyük bir çantaya eşyalarımı ve kitaplarımı koydum. Babama küçük bir şekilde veda ettikten sonra taksiye binip babamın elime tutuşturduğu adrese doğru yol aldım.
Eve gelmiştim. Çok büyük bir evdi. Kocaman bir bahçesi ve bahçenin etrandaysa bir çok çam, meşe, adını bilmediğim ağaçlardan vardı.
Burası hayatımın yepyeni bir sayfasını açacağım yerdi.