1|"Tören"

246 22 7
                                    

Zaman, onu kullanmayı bilen için yeterince uzundur.

~Leonardo Da Vinci

İnsanlar için zamanı bu kadar önemli yapan şey neydi?

Her canlı gibi biliyorduk ki zaman sonsuz bir döngüydü. Öyle ya, insanlar bunu anlayamazdı bile. Bugün biter, yeni bir gün başlar, yarın olur ve ardından haftalar, aylar, yıllar geçerdi. Zaman su gibi akardı.

Böylelikle, insanların geçmişini düşünmesi daha kolay olurdu; pişman olurdu, mutlu olurdu, öfkeli olurdu. Hayatını keşkelerle doldururdu. Her ne kadar bütün topluluklar için zaman kavramı hayatımızda önemli bir yere sahip olsa da, bizim ırkımız için hayatımızın merkeziydi. Biz, zamanda doğar, zamanda büyür, zamanda kavrar ve zamanda gezintiler yapardık. Bu geçmiş dönemlerden beri olan bir süreçti bizim için. Bu bir gelenekti.

Gelişen teknoloji ile oluşan bu gelenek sadece işaretlenmiş insanlara bahşedilmişti. Bu bizim için her ne kadar ödül veyahut bir hazine olsa da acı gerçek daha farklı bir boyuttu.

Bizim gibi işaretlenmiş Değişken'ler daha 1 yaşında, kundaktayken, ebeveyinlerimizden alınmış, Varitem gezegeninin, Paridisum isimli cennet ülkesine getirilmiştik. Her ne kadar ailelerimiz bizi gezegenimizin mucizesi olarak görse de bizim için bu çok farklı bir durumdu.

Bizim gibi Değişken'lerin soyadları olmazdı, sadece isimlerimiz ile çağrılırdık. Böylelikle ailelerimizi tanımaz, bulunduğumuz yerde eşit muamele görürdük. Getirildiğimiz yerde, farklı derslere girer, çok fazla bilgi edinirdik ve sonunda belirli bir yaşa geldiğimizde ise 4 kişilik gruplar halinde görevlere çıkardık, ancak bu işte anlayamadığım bir saçmalık vardı. Kimse duygusal bir bağa sahip olmasın diye, kızlar ve erkekler ayrı bir şekilde eğitim görürdü. Bütün bunlara rağmen sonunda yine bizi birleştiriyorlardı. Duygular kaçınılmaz bir sondu.

"Moira!"

Yerimden sıçrayıp bana seslenen Aedon'a çevirdim gözlerimi. Turuncu dalgalı saçları omuzlarının hemen altında bitiyordu. Yosun yeşili gözleri her zaman muziplikle parlardı ve şimdi de öyle parlıyordu fakat koşmaktan dolayı anlında küçük küçük terler birikmiş ve saçları kabarmıştı.

Buraya getirildiğim ilk zamandan beri aynı odadaydık ve benim bir nevi kardeşim sayılırdı.

Nefes nefese kalmış bir şekilde bana bakıyordu. Niye koşmuştu ki? "Efendim?" dedim ve tek kaşımı havaya kaldırdım.

"Seçim Töreni yedi dakika sonra başlayacak ve sen şu anda Zaman Mahzeni'nin tam zıt yönüne doğru gidiyorsun."

"Yüce Mnemosyne! Töreni tamamen unutmuştum!" dedim endişeyle ve Aedon'a baktım. Aynı endişeyle bana cevap verdi. "Koşalım!"

İkimiz var gücümüzle koşmaya başladık. Kızların kaldığı kulübelerin sokaklarından hızla geçerken, bizden küçükler ya da bizi eğitenler bize bir kez bakıyor ve umursamayarak işlerine devam ediyordu. Antrenman sahasının oradan geçerken bizden iki yaş kadar küçük Anabella'nın bana el sallaması ile durup kocaman gülümseyerek karşılık verdim. Fakat Aedon'un beni, kolumdan tutup hızla çekmesi ile neredeyse yeri boylayacaktım.

"Acele et, Moira! Geç kalıyoruz!" dedi sinirle çekiştirirken. Kolumu ondan kurtardım ve tekrar koşmaya başladık. İleride Gökkuşağı Köprüsü'nü gördüğümde yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu. Köprünün girişinin en sağ ve sol köşelerinde Kutsal Tanrıçamız Mnemosyne'nin heykeli vardı. Heykelde ki kadının şekil verilmiş saçları beline kadar dalgalı bir şekilde geliyordu, gözlerini sanki sonsuz bir uykuya dalarcasına kapatmıştı. Bir elinde zamanımızı temsil eden kum saati, diğerinde ise bir tırpan vardı. Sonunda  Zaman Mahzeni'nin girişine geldiğimizde derin bir nefes aldım.

Zaman GardiyanlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin