0.5

539 57 33
                                    

 Millie, o sabah sanki üzerindeki bütün yüklerden arınmış bir şekilde uyandı. Yan tarafında yatan Gaten'ı görünce, uyku sersemliğinden garipsedi. Sonra, arkadaşının dün gece onlarda kaldığını hatırlayınca rahatladı ve yüzünü ovuşturdu.

 Telefonuna baktığında saatin 11.47 olduğunu gördü. Kendi kendine mırıldandı ve zar zor yatakta doğruldu. Birbirine karışmış saçlarını, elleriyle daha da berbat bir duruma getirdi ve ayaklarını yataktan aşağıya uzattı. Gaten'ı güzel ve derin uykusundan uyandırmamaya çalışarak sessizce parmaklarının ucunda odadan çıktı.

 Kapıyı kapattığında artık horul horul uyuyan arkadaşının onu duymayacağını bildiği için normal yürüyüşüne döndü ve hızlıca merdivenleri indi. Annesi, mutfakta meyve soyuyordu. Millie, dört yapraklı yonca görmüş gibi şaşırdı ve annesinin yanına gitti. ''Günaydın.''

''Günaydın, hayatım.'' Pekala. Öncelikle annesinin sabahın bu saatinde kalkıp kendisinin meyve soyması ve ona iltifat etmesi hayret edilebilecek şeyler arasındaydı. Elbette her anne gibi Millie'nin annesi de onu çok sever ve zaman zaman ona güzel sözlerde bulunurdu ama aralarındaki bu soğuk savaştan sonra Millie için biraz garipti.

 Annesinin yanından tam ayrılacakken, mutfağa hizmetçilerinin girdiğini gördü. Kadına sıcak bir gülümseme ile selam verdi ve karşılığını aldığında oradan ayrılıp odasına çıktı. Artık Gaten'ı uyandırmalıydı, değil mi?

 Odasına girdi ve Gaten'ın peluş ayısına sarıldığını görünce kıkırdadı. Bu hali, onu çok tatlı gösteriyordu. Gerçi, Gaten her zaman tatlı birisiydi. Sevecendi, arkadaş canlısıydı! Noah ve Sadie ile bir şekilde iletişime geçemediğinde ilk yardımına koşan o olmuştu.

Peki ya Finn? Millie, onu gerçekten seviyordu. Tüm kalbiyle! Ama arkadaştılar onlar. Finnie ve Millie'di ikisi. Eski dostlar. Bugün tekrar bir araya geleceklerdi. Finn'in çoğu panele katılmaması, SAG ve KCA gibi ödül gecelerine gelmemesi aralarını biraz açmıştı ve onu özlemesine sebep olmuştu. Evet, gerçekten Millie onu özlemişti. Finn'i özlemişti. Finnie'yi.

 Derin düşüncelerinden arındı ve Gaten'ın sırtını dürttü. Tanrı aşkına, bu çocuğu dürttükçe daha da uykusuna bağlanmıştı. Millie birkaç defa daha onu dürttü. Ama işe yaramıyordu.

 Aklına gelen dahiyane fikir ile hemen Ava'nın odasına girdi. Şanslıydı ki; büyük ihtimalle küçük kız kardeşi bahçede oyun oynuyordu ve odasında yoktu. Onun biraz oyuncak torbasını kurcaladıktan sonra, plastik, oyuncak borazanını aldı ve odasına geri döndü. Çalmayı bilmiyordu ama önemli olan da çalamamak değil miydi zaten?

 Üflediği anda odası sanki yüzlerce karganın aynı anda bağırması ve arka planda Metallica'nın Master of Puppets (for eb❤️ ) şarkısını son ses açmışsınız gibi bir ortam oluşmuştu. Gaten, korkuyla yerinde sıçradı ve yataktan yere düştü. Zavallı Gaten, diye düşündü Millie. Halının olmadığı yere düşmüştü. 

 Arkadaşını kaldırmak için elini uzattı ve Gaten, onun elini tuttu ve kalktı. Üstünü silkeledi ve bunu neden yaptığını sordu. Millie kahkaha atarak sadece canının sıkıldığını söyledi. 

 Aşağıya kahvaltıya inmeden hemen Millie telefonunu komodinin üzerinden aldı ve arka cebine koydu. Arkadaşıyla beraber merdivenleri inerken telefonunu kontrol etme ihtiyacı duydu ama bunu önemsemedi. Annesi, yemek yerken telefon ile uğraşılmasından hoşlanmazdı.

 Gaten ile kahvaltı masasına oturdular ve Bayan Cooper'ın onlar için hazırladığı kahvaltıyı etmeye başladılar. Millie, sadece o ve Gaten'ın olmasından istifade ederek telefonunu açtı ve birinin Direct'den mesaj gönderdiğini gördü. Kim olduğunu merak etti ve atanın o olduğunu görünce ağzındaki zeytin tabağına geri düştü.

cupcake • fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin