☙
Omuzlarından beline dökülen bakır rengi saçları tel tel olmuş sarmaşık misali birbirine dolanmıştı, saç tellerinin arasına sıkışan birkaç akasya yaprağı ise bu cümbüşü bir arada tutan en nadide parça gibi görünüyordu. Kehribar rengi gözleri, kızılın her tonunu taşıyan saç telleri, belli belirsiz çilleri, soluk teni ve ince beliyle zarif bir lilyum çiçeğini andırıyordu. Koleksiyoncuların bile koparmaya kıyamayacakları kadar zarif bir lilyum çiçeğini...
Okçu kız, hıçkırıklarla boğuşan Roseanne'ye bakıyordu. Bir misafirin yabancılığını gördü gözlerinde ve bir düşmanın dostluğunu.
"İzin ver sana yardım edeyim."
Sıyrıklarla ve çatlaklarla kaplı olan elini yapabileceği en usul hamleyle ona uzattı.
Roseanne'nin o eli tutmaktan başka bir çaresi yoktu ve bunu bilmek canını bir kez daha yakmıştı. Bu... Bir prensesin en çaresiz anıydı.
Dolu gözleriyle okçu kıza baktı ve hiç tereddüt etmeden elini tuttu. Ayağa kalkarken hala duruşundan taviz vermemeye çalışıyordu ama bitkin vücudu buna izin vermemişti.
Adım atmaya çalışırken yalpalamıştı. Hemen ardından okçu kız, Roseanne'nin bir kolunu sol omzunun üstüne attı ve sağ eliyle de belini kavradı. Şimdi daha sağlam adımlarla yürüyorlardı.
Biraz ilerledikten sonra adımları yavaşlamıştı bu şekilde daha fazla devam edemeyeceklerini anlayan okçu kız duraksadı ve yüzünü yanındaki bitkin bedene doğru çevirdi.
"Bir mil ötede şifacı var seni ona götüreceğim oraya kadar dayanabilir misin?"
"Başka çarem yok."
Oysaki Roseanne'nin sesindeki yorgunluk dayanmanın sınırlarını zorladığını apaçık bir şekilde belli ediyordu...
On beş-yirmi dakika gibi kısa bir sürede şifacının yanına varmışlardı. Artık rahat bir nefes alabilirlerdi.
***
Şifacı büyük ahşap bir evde yaşıyordu. Evin etrafı mantarlarla, rengarenk çiçeklerle ve kendi yetiştirdiği şifalı bitkilerle çevriliydi.
Ayrıca şifacı güleryüzlü pozitif bir kadındı. Saçlarını açmayı pek sevmezdi... saçları her zaman örgülü olurdu ve örgülerinin arasına papatyalar sıkıştırırdı. Capcanlı kar beyaz bir teni vardı, tatlı sesi ve birkaç cümlesiyle bile bir hastayı iyileştirebilirdi.
Kapısından içeri giren kan ter içinde kalmış iki kızı gördüğünde telaşla yardıma koştu.
"Ah Lalisa, bu güzel hanımefendiyi ilk kez görüyorum. Acemilerden birisi mi yoksa?"
Bitkin kızı yavaşça yumuşak yatağının üstüne bırakırken söylemişti bunu.
"Hayır o bir soylu."
Şifacı kaskatı kesilmiş ardından sesli bir şekilde yutkunmuştu ancak bu şaşkınlığını bir süreliğine ertelemeli ve hasta kızla ilgilenmeliydi.
İlk önce Roseanne'nin alnına dokunup vücut ısısını kontrol etti sonrasında göz bebeklerine baktı ve sıyrıklarla dolu bacaklarında parmaklarını gezdirdi.
Bu sırada kendi kendine söyleniyordu.
"Çok fazla diken batmış canı çok yanıyor olmalı.."Hemen ardından şefkatli bir ses tonuyla "Açsın değil mi?" Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WildfLover ㅣchaealisa
FanfictionSaç tellerinizde sakladığınız alevler, nasıl olur da eritmez göz pınarlarınızdaki kar tanelerini? ☙ Peki ya kalbinizdeki yaban çiçekleri, nasıl suluyorsunuz onları? ☙ "Toprağın kalbi, yirmi birinci yüzyılın ilk kardelenleri, nisan yağmurları, buğda...