Sayın okuyucu ,
Israrlariniz ve ricalarınızı kirmayip , düzenleme yapmadan atmak durumunda kaldım.
Yazım yanlışları, imla hataları vb. Düzenlemeler en kisa zamanda yapılacaktır .
Sevgi , saygılarımı sunuyorum..Gençlik ve kültür merkezinin Bahçesi ana-baba günü iğne atsan yere düşmeyecek türden bir kalabalık bu gelirken giriş kapısının önünde büyük uzun yol otobüslerini gördüm. Ön camında İzmir yazan bizim. Herkes bahçedeydi kimi gitarıyla kimi sazıyla gelmişti. Burak, Gizem ve meltemle birlikte bankta oturuyordu. yanlarına geldiğimde liderlerden biri -Öncelikle merhaba arkadaşlar benim adım aytaç aykan sorumlunuz benim deniz kampına gidecek olan adana , kayseri, Amasya ve tokattan beklediğimiz kampçılar şu anda geldi herkes hemen otobüslerinin yanına valizlerini bagajlara yerleştirip , yerini alsın. Dağ kampına gidecek olanlar biraz daha bekleyecek.’kalabalıktan bir ses ‘’yaaaaaa!’’ ‘
-Anlayışınız için teşekkürler arkadaşlar..
Herkes harekete geçmişti bagajları yerleştirip meltem ve burakla vedalaşıp gizemle birlikte otobüse bindik . gizem öne oturdu. Ben devam edip sondan ikinci koltuğa oturdum. Otobüsün içi geniş koltuklar rahattı Televizyon en önde orta da ve hemen kafamı kaldırdığımda gördüğüm olmak üzere üç adetti. Koltukların arkasında yoktu ilginçtir bu devirde böyle otobüs kalmışmıydı ? . her nedense içim kıpır kıpırdı. Daha şimdiden Heyecanlanmaya başlamıştım düşünsene diyordum kendi kendime hiç kimse birbirini tanımıyor ama birlikte kamp yapacaksınız ne kadar da tuhaf geliyor. Bir çadırda hiç tanımadığım insanlarla birlikte kalıp , kamp ateşi etrafında çember oluşturup sohbetler mi yapacaktık şarkılar mı söyleyecektik filmlerde ki gibi… Düşünmesi bile ayrı bir güzel herkez yerini almıştı. otobüs hareket etti. cam kenarına geçip hayellere dalmak … hemde Mavi gökyüzüyle pamuk gibi beyaz bulutları ; Sıcak gülümsemesiyle içimi ısıtan güneş ilerledikçe geride bıraktığımız Sivas , dağlar , yemyeşil ağaçlar ve köyler. akdağmadenine geldiğimizde yanımda ve önümde oturan arkadaşlara tanışıp kaynaşma fırsatı buldum.
hepimiz daha önce birbirimizi tanıyor gibi güven duymuştuk rahat ve sıcakanlı şekilde sohbetler ediyorduk. Aynı şekilde otobüste ki kaynaşma herkesin sıcak kanlı olduğunu ortaya koyuyordu yanıma oturan arkadaş elini uzatarak;
– Merhaba Oğulcan ben, tokat merkezden . Önümüzde oturan bize doğru dönen arkadaşları da başıyla işaret ediyor.
-Merhaba tuğçe ben , tuğçe özsever. Daha ilk bakışmamızda bu kızla aramda adını koyamadığım bir hissi yaşadım. Elini uzattığında el sıkışırken sanki hiç bırakmak istemedim o kadar sıcaktı ki elleri Dokunduğu anda elindeki sıcaklık tüm bedenime yayılmış gibiydi . sarı saçları , ela gözleriyle beni etkilmişmiydi yoksa ? içimde tarifi olmayan bir heyecan tüm bedenimi sarmıştı. tüğlerim diken diken olmuştu. Otobüs benzin alırken tuğçeyle çaylarımızı yudumluyor heyecanlı sohbetlere dalıyorduk.
tuğçe Bir gün tokata yolum düşerse mutlaka aramamı bana tokatı gezdireceğini Sohbetimiz devam ederken herkes otobüse doğru hareketlendi. Gizem o sırada elinde iki çay yanımıza gelerek.
-Çay içersin diye düşünmüştüm.
O sırada Oğulcan geldi.
-Teşekkür ederim. gizem Yeni içtik.
Gizem elinde çayı oğulcana doğru uzatarak içmek ister misin ?
nedense bana tuhaf bir şekilde bakarak. Kıskanmış gibi hissetmiştim o an ama neyini kıkancaktım sevgilim değildi. Tuhaf bir içgüdüydü doğrusu .
- Oğulcan as ben tokattan.
-Gizem Çınar ben sivastan .
ikiside tanıştığına memnum olduğunu söyleyerek karşılıklı gülümsediler.
Tuğçe;
- hadi otobüs hareket edecek birazdan arkadaşlar gidelim isterseniz.
Önde tuğçeyle ben arkamızda Oğulcanla gizem otobüse bindik tuğçe; oturacağım sırada yanıma gelip cam kenarı için taş, kağıt, makas var mısın, ?
-gözlerinin içi gülerek ve heyecanlı bir yüz ifadesiyle -
ben ise bu oyunu tuğçeyle ilk kez oynayacaktım daha doğrusu bir kızla ilk kez yani hoşlandığım bir kızla … evet ondan hoşlanmıştım hemde ilk gördüğüm andan itibaren. Bir an için göz gözeydik; taş kağıt makas dedik. Ben kağıttım tuğçenin eline baktığımda ise taş gördüm. Elimle taş yaptığı elini sardım bilerek ve isteyerek ilk dokunuşumdu .Tuhaf bir histi.. Adını koyamadığım garip bir his...
-Gülümseyerek- Cam kenarı senindir tuğçe .
.
iki elini birbiriyle birleştirip hafif tebessümle başını bana doğru eğip teşekkür edercesine bir harekette bulundu.
Onun yaptığı hareketler bana çok sempatik gelmişti.
iyiki gelmişim diyordum kendi kendime tuğçe de benden hoşlanıyor muydu diye geçirdim içimden tam o anda göz göze geldik Ah o beni benden alan bir çift Ela göz… İçim kıpır kıpırdı . avuçlarımın içi terliyordu , biraz şaşkııın, biraz düşünceliii… ve aşk , Aşık olduğunu söyleyebilmekti benim için aşığım diyordum aşıııık . sessizce içimden haykırarak aslında çoşmak istiyordum ırmaklar gibi bağırmak herkese duyurmak istiyordum ilk aşkımı sanırım ilk kez yaşadığım için bu denli güzel hissediyordum .aşkın tarifini yapmak kelimelerle ifade etmek kiyafetsiz kalırdı elbette . Yaşanmalı ve yaşatılmalı... Yani karşılıklıdır. Tuğçede bana karşı boş değildi belki konuşmuyorduk ama o gülüşler , dokunuşlar … Ela gözler… her şeyi ortaya koyuyordu . ama biraz da korkmuştum çünkü bir haftalık olan kamp elbetteki bitecek ve evli evine köylü köyüne gidecekti . canım biraz da buna sıkılmıştı
Yozgata vardığımızda yemek molası verdik Saat kulesi yakınlarında bir kebapçıya girdik buranın testi kebabı meşhur olduğu testi kebabı yedik. O sırada yozgatta aramıza yeni kampçılar katıldı. Aytaç Lider ve kampçılarla birlikte saat kulesine doğru gezmeye çıktık. Tuğçeyle özçekim yaparken Oğulcan ve gizem de aramıza katıldı. Onlarlada fotoğraf çektirdik. Gezerek otobüse gittik. Herkes yerine geçti aytaç lider kızarak sigara içmek yasak neden katıldınız gibi sözler söyleyerek otobüse bindi. Sanırım birilerini sigara içerken yakalamış . Herkesin yerini aldığını gören aytaç lider kampçıları sayıp otobüsü hareket ettirdi. Tuğçe cam kenarından gökyüzüne dalmış sessizce oturuyordu. Arada bir çaktırmadan gözümün ucuyla bakıyordum . oda bana çaktırmamaya çalışıyordu arada bana bakarken. .
içimden onunla ilgili o kadar güzel hisler geçiyordu ki dalıp dalıp uzaklara gidiyordum. Yol kenarında ki tabelalara bakılırsa yolumuz uzundu daha şimdiden millet uyuklamaya başlamıştı. Bende uyumak istiyordum ama bir türlü başaramıyordum. Düşünceler kalabalık bir ordu gibi zihnimi talan ediyorlardı.. Kahretsin ki bir türlü uykuya geçemiyordum. İçimi kaplayan kocaman bir sevgi vardı . oturmak istemiyordum ayağa kalkıp koşmak geliyordu içimden yönün bir önemi yoktu önemli olan delicesine koşmak hiç durmadan, yorulmadan… televizyonda haberler vardı hava bir iki saat içinde kararacaktı anlaşılan. O zmaan belki rahat uyuyabilirdim. 15 saatlik yolun 3 saatlik kısmını geldiğimize göre daha 12 saatimiz vardı.
tam tekerin üzerine oturmuşuz gibi ikide bir yaylanıp duruyorduk ve motor arkada olduğu için rahatsız edici sesler kulağımı rahatsız ediyordu. Tuğçe bir ara kitap çıkarttı ve okumaya başladı okuduğu kitabın kapağını göremedim fakat onunla birlikte bende okumaya başladım şöyle altı çizili cümlelere geldiğimde şöyle yazıyordu ; ‘’Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek , istismar edilecek bir akılsız sayarlar.’’
Bu ne anlama geliyordu ? saf bir kalp… istismar etmek? Akılsız saymak… sahi yazar ne demek istemişti bu yazdıklarıyla bende bir süre onunla birlikte okumaya devam ettim . O sayfayı her değişmesinde bende onunla birlikte sayfaları değiştiriyordum . çok ta kalın bir kitaptı bu kız bu kitabı nasıl da okuyor diye geçirdim içimden sonra kendimi yazılanları anlamak istercesine okumaya yoğunlaştırdım. Aynı anda birbirmize baktığımızı fark ettim ve kitap bir anda yere düştü şapka düştü kel göründü gibi bir şey oldu sizin anlayacağınız kitaba elimi uzattığımda onunda eline dokunduğumu fark ettim aynı anda ellerimizi uzatmıştık fakat ne o geri çekebilmişti ne de ben tuttuğum eli bırakabilmiştim. Pardon diyerek aynı anda toparlandık kitabı yerden ben almıştım zafer benimdi kitabın kapağında yüzünün yarısı ve gözünün tekiyle bana bakan bir adam gördüm ve daha ilk bakışta bu adama kanım ısınmıştı kim di bu adam merak etmiştim. Kitabın adı ‘TUTUNAMAYANLAR’dı.’ Oğuz Atay da yazarın adı sanıyorum. İlginç bir tanışma olmuştu. Hayatımın bir dönemin de bir çok kere farklı yazarlar ve kitaplarla tanışmıştım . hepside öyle kitaplardı. Ama bu kitap daha okumadan kanım ısınmıştı. Bir kitap kendine bu kadar yakın hissettirebilir mi? Hemde daha ilk karşılaşmada kitabı yerden kaldırdığımda biraz mahçup bir ifadeyle dalmışım diyerek uzattım fakat tuğçe ilgimi çektiğini anlamış olacak ki kitabı almadı ve bakabileceğimi söyledi son sayfalardan biri rasgelince yeşil fosforlu bir kalemle üzerinden geçilmiş yerleri okudum . ‘’Olric bana cesaret veriyor.’’ , ’’ Sonra , Olric’le beraber istedğimiizi yapacağız . Romanlar Yazacağız: bitip tükenmeyen romanlar . Tutunamayanların sonu , Tutunamayanların dönüşü gibi. Tutunamayanların romanı biter mi ?,
‘’ Yetersizliğimin kabulünü rica ediyorum. Beni anlamanızı, bana aranızda yer vermenizi rica ediyorum . Sonra arka kapağına, ve tekrar ön tarafına baktım yine aynı yüzle... biraz sayfaları karıştırdım ve kitabı tuğçeye uzatıp teşekkür ettim.
Bakşa bir yerde, başka bir zamanda okunacaklar listemin en başına Tutunamayanları almıştım. Sonra o kitabı kaldığı yerde okumaya devam etti. Bende onunla birlikte tabii ki. Sersemleşmeye başlamıştım tuğçede eskisi kadar hızlı okumuyordu sayfalar artık çok yavaş değişiyor gözlerim yavaş yavaş kapanıyor… uykuyla uyanıklık arasında ki o ince çizginin tam üzerindeydim. Cennetle, cehennem arasında kalmış gibi bir nevi öyleydim. zZz…
Omuzumda bir ağırlık hissediyordum. Uyandığımda tuğçenin başı benim omzuma düşmüş mışıl mışıl uyuyordu bir süre hiç kıpırdamadan o güzel yüzünü inceledim. İnce kaşlar, sarı saçlar… insanın daha ilk bakışta içini ısıtan türden bir çehre omzuma başını yaslamış rüyalar görmekteydi , Uykum da iyiden iyiye açılmıştı. İçim kıpır kıpır oluyor. İyiki sğa tarafımda uyuyor diye düşündüm aksi halde kalbimin atış hızından rahatsız olabilirdi . bir ara tüylerim diken diken olmuştu hem hissediyordum hem görüyordum hani elektirik çarparda şekillenir ya işte öyleydi fakat bir an için üç ya da beş saniyelik.. etrafa bakındığımda birkaç kişi dışında hemen herkes uykusundaydı. Tuğçenin başının olduğu tarafa döndüğümde camdan dışarısı harika görünüyordu sanırım bu güzelim manzarayı karanlığa borçluyuz. Ay üzgün gibi yarım ay hemen yanında sürekli parıldayan bir yıldız bayrağımız gibi .. sanki birisi akşam olunca sihirli bir deynekle gelip gökyüzüne yıldızları serpiştirmişti. Dışarıda ki her şey sabit duruyor otobüs ilerledikçe geride kalıyor, başka başka hayatların yaşadığı şehirleri , ilçeleri ya da köyleri geçip gidiyorduk. ne hayatlar vardı kim bilir bu geride bıraktığımız evlerde ? Tuğçe hala uyuyor bense onu izlemeye devam ediyordum. Düşünüyordum. Büyük bir aşkın başlamasına küçük adımlar mı kalmıştı ? Bu tıpkı Büyük bir ateş gibi.. Yakacak her şeyi hazır, odunlar yığılmış lakin; gözler sıçrayacak küçük bir kıvılcım bekliyor.. bunlar düşüncelerimde yol alırken zamanda hayli ilerlemişti. Bir ağırlık üzerime çöktüğünde uykuya dalmak üzereydim. Sonra… Sonrasi yok… .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP ATEŞİNİN KIVILCIMLARI
Teen FictionDenizin kenarında çadır kurup, kamp ateşi etrafında gitar çalmak... Şarkılar söylemek .. gecenin karanlığında yıldızları seyredalmak dalgarın sesleriyle .. Herşey çok güzel olacak. Hissedebiliyordum .