Her şeyin en başı...

234 26 36
                                    

Ani bir fren ses tarafından uyandırıldım.
Yataktan doğrulup pencereden baktım. Beni uyandıran ses?
Fren sesiydi...
Asfalta siyah, uzun çizgiler çekmişti. Güzel bir pazar sabahıydı..
Yüzümü güneşe döndüm.
Doğmakta olan güneşe.

Manzaranın güzelliğini seyrederken, yarın çıkacağım yolculuk geldi aklıma.

Deniz kampına gidecektim.
İlk defa deniz olan bir yere gidecektim.. Hayalimde canladırıyordum...

Denizin kenarında çadır kurup,
kamp ateşi etrafında gitar çalmak... Şarkılar söylemek ..
Gecenin karanlığında yıldızları seyredalmak. Dalgarın sesleriyle...
Herşey çok güzel olacak.
Hissedebiliyorum.
Eşsiz manzaranın tadını çıkarıyordum.

Kahvaltıdan sonra , mekan diye adlandırdığımız konağa gittim.

Tarihi konak şimdilerde harabe olmuştu kim bilir ne hayatlar gelip geçmiştir içinden. Şimdi ise bizim toplanma yerimizdi. Ahşap merdivenlerden ikinci kata çıktığımda Gizem ve Meltemi karşımda gördüm.

Kamp hakkında sohbet ettiklerini fark ettim. Sanırım onlarda benim gibi çok heyecanlıydı.
Hemen ardımdan Burak geldi.

Gizem kahverengi gözlü,  beyaz tenli,  kırmızı rujlu,  dudaklarıyla kısık gözleriyle; bana bakıyor ve konuşuyordu.  Şaşırmış gibiydi.

- Vaay Yiğit,  bizde kampı konuşuyorduk, dedi.

- Doğruyu söylemek gerekirse; bende heyecandan gece uyuyamadım, dedim.

İki eliyle alkış yapar gibi birbirine vuruyordu .
- Bende yiğit bende, dedi.

Meltem,  esmer tenli,  kalın kaşlı,  balık etliydi. Bu aralar kızlarda sıklıkla gördüğümüz siyah rujuyla pencereden dışarı bakarak :
- Düşenebiliyor musunuz ?
Yarın gidiyoruz. Keşke hepimiz deniz kampına birlikte gitseydik ,dedi.
-Bu gerçekten çok iyi olurdu.
Ama çekilen kuralar, Burakla seni dağ kampına; Gizemle beni de deniz kampına gönderiyor.

Burak ise ; buğday tenli, yeşil gözlü, dalgalı saçlarıyla,  zayıf yapılıydı. Burak :
-Dağ kampı'da kulağa hoş geliyor aslında dağa tırmanır, zirvede fotoğraf çekiniriz ,dedi.

Kamp hakkında konuşmalar devam ederken; saatler su gibi akmıştı.
Kızlar evlerine gittiler.
Burak'la istasyon caddesinde turluyorduk. Geç saatlere kadar heyecanlı heyecanlı, sohbet ettik, yedik, içtik, gezdik.

Eve dönüş yolunu tuttuk.
Öğretmen evinin önüne geldiğimizde bir düğün merasiminin bitmiş olduğunu gördük ve komvoyun önünde ki gelin arabasına binen gelin ile  damadın mutlulukları yüzlerine yansımıştı.
Burak:
- Gel Yiğit hadi önünü keselim adettendir, dedi.

- Olur,  ben önünde duruyorum. Sen bahşişi iste, dedim.

-Anlaştık, dedi.

Hemen gelin arabasının önünü durdum. Burak'ta ön camdan hayırlı olsun bahşişimizi alabilir miyiz ? dedi .

Sadıç damattan daha karizmatik duruyordu.

Gülümseyerek, elini zarfa attı; vermekten vazgeçmiş olacak ki , cebinde ki para destesinden, elli Türk Lirası uzatarak,  bahşişi takdim etti. Camı kapatarak kornaya basmaya başladı.

Düğün konvoyu; gelin arabasının önderliğinde, hareket etmeye başladı.

Burakla ben Kongre Lisesinin önünde ki büfeden dondurma aldık.

Düğün konvoyunun kornalarınin sesleri , işitme alanimizin dışına çıktı.

Bir süre sonra mavi-kırmızı lambaların belirdiğini gördük, yakınımızdaki siren seslerini duyduk. Polis ve itfaiyenin geldiğini fark ettik. Ne olduğunu anlamaya çalışırken,  okulun bahçesinden birinin koşarak çıktığını gördüm.
Ardından hemen önümüzden geçen bir Polis ekip aracından bir vatandaşın bizi işaret ederek "bunlar bunlar" diye bağırdığını fark ettim.

KAMP ATEŞİNİN KIVILCIMLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin