Bardağın kenarında beceriksizce süzülen kahve damlaları,beğenilmemiş,belirsiz cümlelerimin karalandığı kağıtta lekeler oluşturmuştu.Her zamanki gibi fikirlerim,önceden kullanılmış ve hayata gecirilmiş olmalıydı.En azından bir kahve bardağının altına 'bardaklık' yapamayacak kadar değerli olduklarını düşünüyordum.Onun aksine.
Bardağın devrilip ,önemli olduğu konusuna takılmadığım dosyaya kahve yayılırken kağıtlarımı altından çektim ve hızlı adımlarla Molly'nin odasından uzaklaştım.Bunun anlamını biliyordum.
Bana bir şans daha vermesi için bir milyon defa ona yalvarmadım.Onu tanıyordum. O sevimsiz ve çekilmez bir kadındı.Molly.İnsanlar onun arkadasından ''sünger'' diye konuşurken ,yüzüne karşı,burnunun üzerindeki kahverengi dünyaya -yani bene-iltifat eder,onu genç gösterdiği konusunda yalan söylerlerdi.
Birkaç güne kadar ‘M.A.G.I.C.’ şirketinin ben olmadan tamamlayacağı bir ‘G’ harfine ihtiyacı olacaktı. Grace olmazsa Garry olurdu. Ya da Gemma. Ya da adı ‘g’ ile başlayan herhangi biri. Bu işler böyle yürür. Kariyerini başlatacağını sandığın şeyin aniden hayallerini yerle bir etmesi ile sonuçlanır. Hiç tereddüt etmeden odanı başka bir elemana ‘kiralarlar’ ve sen, seni tekme tokat dışarı sürmedikleri için sevinirsin. Ve kendini, şirketin ilk harfine layık gören Molly’ yse, hayatta kendine yeni heyecanlar bulabileceğini ve bu işin seni aştığını kabaca belirterek kapıları yüzüne kapatır.
Sonuç olarak, kıçıma tekmeyi basmıştı.
Yeni bir işe ihtiyacım olabilirdi. Ama şimdilik erken kalkmakta zorunlu olmadığım günlerin keyfini çıkartacak ve Molly’ nin gelme ihtimali olmadan, evde rahatça pijamalarımla dolaşabilecektim. Özgürlük bu muydu? Sevgiden arındırılmış dünyadan defolmanın hissettireceği şekilde hissettiriyordu. Tabii M.A.G.I.C.’ e dünya denilirse.
M.A.G.I.C.’ in parayı ödemem karşılığında yolladığı kutularımı nihayet aldım -posta ücretini bana ödettirdiklerini farkındayım- ve her şeyi ilgili yerlere yerleştirdim. Evim, Molly’ nin istilasına uğradığı zamanlarda hep derli toplu olmak zorundaydı. Bu yüzden etrafı toplamaya pek zaman harcamadan rahatlatıcı bir duşa girmiş, M.A.G.I.C.’ in kirli tozunu üzerimden atmıştım.
Akşam yemeğim rolünü üstlenen meyveli salatamı yerken sabah verilen magazin programının tekrar bölümünü izliyordum. Harry Styles, yeni çıkaracağı filmi hakkında çıkan dedikodular üzerine açıklamalarda bulunurken salatamı yemeyi kestim. Molly, ürettiğim fikirleri Styles’ ın filmlerinden çalarak yükselmeye çalıştığımı düşünür ve kâğıtlarımı, kahve bardağının altına mahkûm ederdi.
Onun gözünde her zaman yalancı ve hırsızdım. Eminim ki, eline beni kovmak için bahane geçtiğinde kahvesini başkalarından istemek yerine beş metre ötedeki makineden kendisi almış ve daha yarısı bitmeden çöpe dökmüştür. Zafer kahvesi (!)
Yaşlı moruk!
Düşüncelerimin yarıda kesilmesini sağlayan, Styles’ ın yeni filmi hakkındaki konuşması olmuştu. Kahretsin ki onu yeni spor arabasına binerken yakalamıştım fakat iki kızın bir İngiliz grubunu görmek için feda ettiği ve sonucunda kazandığı şeyler içerikli birkaç şey duyabilmiştim.
İki kız...bir İngiliz grup...müzik grubu...
Hatırlamaya çalıştım, 14 yaşında Scarlet ile yazmış olduğumuz küçük hikâyeyi hatırlamaya çalıştım.
Onlar için feda ettikleri hayatları ve kazandıkları yeni paha biçilmez şeyler... Liana ve Victoria! Evet!
Küçük Şeyler!!
Ağzıma daha yeni atmış olduğum küçük domatesi yutamadan öksürükler içinde merdivenleri koşarak tırmandım ve yıllardır adımımı atmadığım odanın tozlu kulpunu kavradım. Boğazıma takılan son domates çekirdeğini de hafifçe öksürerek yolladıktan sonra kulağımda çınlayan kalp atışlarımın bende uyandırdığı heyecan duygusuyla kulpu çevirdim.
Karşımda uzanan bir kütüphane dolusu eski defter görmek ve onları burada sonsuzluğa terk etmek, suçlu hissetmeme neden olmuştu. Akmaya yüz tutmuş gözyaşlarımı yollayarak, gıcırdayan tahta üzerinde ilk adımımı attım.
Küçük Şeyler’ in, Scarlet’ da kalmamış olması, şu anda Tanrı’ ya yollayacağım en büyük şükrandı.
Yaklaşık bir buçuk saattir bulmaya çalıştığım mavi kaplamalı defter, tozlar içinde kalmama ve topuzumdan çıkan saçlarımı toplayacak vakit bulamama sebep olmuştu. Hayal kırıklığıyla yere oturdum ve sırtımı duvara yasladım. Yorgun ve kızarmış gözlerimi kapanmaya zorlayarak düşünmeye çalıştım.
Bir müddet sonra, hava almak için açmış olduğum pencereden, kütüphanenin alt kısmına doğru kuvvetli bir rüzgâr esti. O sırada, birkaç defter yaprağının çıkardığı hışırtıyı duydum.
Gözlerimi hızla açtım ve doğruldum. Kütüphaneye doğru ilerlerken defterin orada olabileceği fikri beni güçsüzleştiriyordu. Yere yattım ve kolumu boşluğa uzattım. Parmak uçlarımla kalın kapağı hissettiğimde hevesle defteri kendime doğru çektim ve onu ellerim arasına aldım. İşte buradasın, seni küçük şeytan!
Yatağımda yerimi aldığımda, tozlu kapağı çevirerek, başlama tarihimize baktım. 26 Şubat 2012. Bu yıllar önceydi. Fakat Styles’ ın bunu bir yıl kadar önce hayata geçirdiğini ve şu sıralar filmin vizyona girecek olduğunu biliyoruz.
Molly’ ye sunduğum konu başlıkları geldi aklıma. Şanssız Cadı, Lavanta Çiçeği... Bunların hepsi şu anda Styles’ ın gişe rekorları kırdığı filmlerdi. Tanrım, nasıl bu kadar kör olabildim? Molly bir hırsızdı. Fikirlerimi Styles’ a yetiştiriyor ve benim emeklerim üzerinden para kazanıyorlardı.
Ve sırada Küçük Şeyler vardı...