Ethan anlatması bittiğinde elini beline koyup karşısındaki geçmişteki haline baktı. Geçmişteki Ethan yüzünü buruşturdu. "Yani... Kronos'a ihanet edip size yardım etmemi mi istiyorsun?"
"Evet?"
"Hayır. Hayatta olmaz."
Ethan nefesini dışarı verdi. "Dostum yarım saattir sana bu tuvalet kabininde gelecekten geldiğimi ve hıyarlık yapmaya devam edersen öleceğini anlatıyorum ve sen hala negatif yanıt veriyorsun. İnsaf yani! Nerenle dinlediğini sorabilir miyim?"
"Neden o pisliklerin ayak işini yaptığını sorabilir miyim? Bizi önemsemiyorlar bile. Diğer melezler? Belki biraz ama sen, biz ufak tanrının çocuğuyuz; umurlarında bile değiliz."
"Madem umurlarında değilim neden bana yeniden yaşama şansı verdiler?" Geçmişteki Ethan bir süre cevap veremedi. Sonunda Ethan omuz silkti. "Off neden zaman kaybediyorum ki?" dedi ve karşısındakinin suratına yumruğu geçirdi.
Üzerini düzeltip yerde baygın yatan kendisine baktı. "B planı için üzgünüm dostum. Umarım o yakışıklı yüzüne bir şey olmamıştır." deyip dolapları karıştırmaya başladı. Bulduğu tuvalet kağıdı poşetlerini kullanarak onu klozete bağladı ve son olarak tişörtünden-onun tişörtünden-bir parça koparıp ağzını bağladıktan sonra tuvaletten çıkıp kapıyı kilitledi. "Umarım herhangi bir zavallı canavarın tuvaleti gelmez."
Tam birkaç metre yürümüştü ki gemiye inen pegasusu fark etti. Tam zamanında yetiştiği için kendini içinden kutladıktan sonra ellerini kaldırıp Percy ve Beckendorf'a yaklaştı. Percy onun geldiğini görünce hemen cebinden kılıcını çıkarttı.
Ethan panikle ellerini daha da havaya kaldırdı. "Sadece konuşmaya geldim."
"Tabii önce Kronos'u dirilt sonra konuşalım de." Percy kılıcı göğsüne yasladı. "Geleceğimizi nereden biliyorsun?"
Ethan dikkatle elindeki kağıdı Beckendorf'a uzattı. "Bunu oku. Anlayacaksın."
Beckendorf kağıdı alıp okuduktan sonra elini Percy'nin omzuna koydu ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonunda Percy kılıcı indirip yüzünü buruşturdu. "Sen... Gelecekten mi geliyorsun?"
"Evet. Bekle, bana inanıyor musunuz?"
Beckendorf elindeki kağıdı kaldırdı. "Bundaki benim yazım ve sana inanmamı söylüyor, kimse benim kadar kötü yazamaz, neden inanmayalım ki?"
Ethan omuz silkmekle yetindi. "Madem bana güveniyorsunuz dinleyin, eğer burada kalırsanız ikinizden biri ölecek. Bu gemiden hemen gitmek zorundasınız."
"Peki ya patlayıcılar."
"O işi Luke ve Beckendorf-sen değil- hallediyor. Merak etmeyin."
"Luke mu?" Percy kaşlarını çattı. "Ama o..."
"Onlar halleder, merak etme."
"Mahvolduk." Beckendorf'un sesiyle hepsi Ethan'ın arkasına döndü. Beckendorf perişan halde gözüküyordu. Kıyafetleri yağla kaplanmıştı ve alnından boynuna doğru süzülen kurumuş bir kan izi vardı. Ethan bir an geçmişe döndüğünü hissetti, boğazı düğümlendi. Beckendorf'u en son bu halde gördüğünde onu o hale getiren kendisiydi.
Kendini konuşmak için zorlandı. "Beckendorf ne oldu?"
"Biliyorlardı. Bizim geleceğimizi biliyorlardı, saldırıya uğradık. Luke ve Silena yakalandı."
"Nası... Alnına ne oldu?"
Beckendorf yunanca bir küfür etti. "Luke oldu. Bombayı tamamlamam için beni bayıltıp saklamış yakalanmamam için. Adi pislik."
Percy öne atıldı. "O... Seni kurtardı mı?"
"Bir bakıma öyle," Beckendorf doğruca Ethan'a baktı." Onları kurtarman gerek. Hemen."
-
Luke boynundaki acıyı görmezden gelmeye çalışarak Kronos ile göz teması kurdu. "Boşa... Zaman... Kaybediyorsun. Silena asla... Ah! Asla... Asla benim için... Bunu yapmaz."
Kronos sarı gözlerini kısıp yan sandalyede bağlı olan Silena'ya baktı. "Gerçekten Luke'u öldürmeme göz mü yumacaksın?"
"İstersen ellerimi çözebilirsin ve onu ben de öldürebilirim."
Kelli Luke'un boynunu bırakıp doğruldu ve çileden çıkmışçasına Silena'ya baktı. "Ciddi misin? Yani kaçıra kaçıra yanlış kızı mı kaçırdık?" Sertçe Luke'un kafasına vurdu. "Kamptaki her kızın sana aşık olduğunu sanıyordum!"
Luke inledi. Biraz önce Kelli'nin içtiği kan ve boynundaki yara yüzünden ayık durmakta zorlanıyordu. "Silena hariç. O yüzümü parçalamayı tercih eder. Kendisi Ladon'dan daha tehlikelidir."
Kronos Luke'a yaklaşıp çenesinden tutup başını havaya kaldırdı. "Yani seni hiç önemsemediğini söylüyorsun?"
Luke sırıttı. "Kesinlikle. Silena Beauregard benden öldüresiye nefret ediyor."
Kronos Luke'u bırakıp Silena'ya doğru yürüdü. "Ama sen etmiyorsun." Luke hızla başını kaldırıp Kronos'a baktı. "Ne?"
Kronos elini Silena'nın saçlarında dolaştırdı. "Sen Silena'ya önem veriyorsun, değil mi? Ona karşı sorumlu hissediyorsun. Ona değer veriyorsun. Diyelim ki Silena'nın başı belada olsun, onun için diğerlerine ihanet etmez miydin?"
Luke ve Silena göz göze geldi. Silena hemen gözlerini kaçırdı. "Yanılıyorsun, Luke kendisinden başka kimseyi önemsemez."
Kronos elini Silena'nın yanağında dolaştırdı. "Öyle mi dersin? Bence biraz teşvik edilirse yapamayacağı şey yok, değil mi Luke?" Kronos Luke ile göz göze geldiğinde Luke onun aklından geçenleri anladı. Olduğu sandalyeden kurtulmaya çalıştı. "Kronos hayır, hayır bunu yapma."
Silena'nın olanları anlaması birkaç saniye sürdü. Kurtulmak için çabaladı ama iki dev çoktan Kronos'un emriyle Silena'yı bağlı olduğu sandalyeden kaldırıp sıkıca tutmuştu. "Efendim onu ne yapalım?"
"Onu yatak odama götürün. Luke'un vereceği karara göre ne yapacağımıza bakacağız." Silena ve devler çıktıktan sonra Kronos Luke'a baktı. "Bir şey söylemek ister misin?"
"Tartarus'a kadar yolun var."
"Yarım saatin var, yarım saatin sonunda hala cevabında ısrarcıysan önce Silena ile işimi bitireceğim sonra Kelli'ye seninle istediğini yapması için izin vereceğim. Kararını iyi ver, Castellan."