Heyecan yapmistim. Ne diyecegimi bilemiyordum. 'Ah sapsal sey evet diyeceksin tabii ki!' diyordu icimdeki ses.
"Evet tabii." diyerek elimi uzattim ben de.
Parmaklarimiz kenetlenmis yurumeye devam ettik.
Bir sure yurudukten sonra bir cok cafenin oldugu bir meydana getirmisti beni. Bir an meydanda duraksadi, elimi daha da siki tuttu, sonra bir cafeye daldik.
Cam kenarinda iki kisilik bir masayi gozune kestirdi ve eliyle oturmami isaret etti. Sandalyeyi cekerek oturmami bekledi. Yavasca sandalyeye oturduktan sonra karsima gecti.
"Adinizi ogrenebilir miyim acaba?" diye sordu gulumseyerek.
"Vega." diye karsilik verdim yari bir tebessumle.
"Vega." diye tekrarladi. "Degisik bir isim dogrusu. Ilk defa duyuyorum. Anlami nedir?"
"Gokyuzundeki en parlak 100 yildizdan biri."
"Ne guzel bir isminiz var."
"Sizin de oyle Demir Bey." dedim gulumseyerek.
Onundeki menuyu acarak kendine cikolatali frappucino soyledikten sonra aynisindan bana da istedi. Garsona siparisi verirken onu inceleme firsati yakaladim. Hala heyecandan elim ayagim titriyordu. Mukemmel bir dis gorunumu vardi. Nefes kesici. Tanidikca daha da seviyordum onu. Beni kendine ceken bir sicakligi vardi.
"Ee kucuk hanim. Kendinden bahsetmeyecek misin?"
"Ben Vega, 16 yasindayim, sketch yaparim, gitar caliyorum, boks yaparim, okuyorum, bir evim bir arabam var, 16-23 yas arasi taliplerimi beklerim."
Kahkaha atarak, "Anladigim kadariyla mizah yonun cok gelismis. Ben de kisaca bahsedeyim istersen."
"Tabii."
"Ben Demir. 19 yasindayim. Gitar caliyorum, sketch yapabilmeyi cok isterdim ama bu konuda tam bir beceriksizim, fitness yaparim, basketbolcuyum, yuzucuyum, sportif bir insanim. Bir evim ve iki arabam var. Bir kopegim var ve kendisi kardesim gibidir. Maceralara bayilirim. Taliplerimi beklemiyorum cunku asik oldugum biri var."
Ne? Asik oldugum biri var mi demisti o? Kalbim yerinden cikacak gibi oldu. Bu nasil bir yuzsuzluktu? Asik oldugu biri varmismis ve oturup benimle kahve -yada frappucino her ne boksa- mi iciyordu?
Sinirlendigim gozlerimden okunuyor muydu bilmiyorum ama o anlamisti. Hemen bir aciklamaya giristi.
"Kendisini pek iyi tanimiyorum. Ask mi bilemiyorum ama ne zaman gorsem kalbim daha da bir coskulu atiyor diyebilirim."
Yok artik daha neler. Simdi bir de o pacozun adini soylerse frappucinosunu kafasindan asagi bosaltirim diye dusundum ama dusuncelerim henuz tamamlanmamisken araya girdi,
"Adi Vega. Ve suan tam karsimda oturuyor."
Zaman sanki durmustu. Cafedeki insanlar, yoldan gecenler, kimsenin sesi cikmiyordu, hicbir sey kipirdamiyordu, garsonun elinden yere dokulen su damlaciklari havada asili kalmisti. Kalbimin sesini duyuyordum sadece. Pat pat gum gum pat pat gum gum... Korkunctu. Saniyeler gecmedi sanki. Dunyadan cok uzakta bir yerlerde gibiydim.
Beynimin derinlerinde bir yere dalmis gitmistim ki titanik muziginin fonda oldugu basak tarlasinda beni kucaginda dondurdugu hayallerimden onun parmak siklatmasiyla ayildim.
"Hey? Yorum yok mu kucuk hanim?"
"Sey, yani sasirdim."
"Bence sasirman cok normal. Sence de degil mi? Ah, Vega, suan narin ve guzel bir kelebek gibi duruyorsun..."
"Iy!" dedim tiksinmis bir yuz ifadesiyle.
"Yanlis bir sey mi soyledim acaba?" dedi. Sasirmisti.
"Evet!" diye sitem ettim. "Kelebeklerden nefret ederim!"
"Ah, pardon bilmiyordum bunu." Sibra ekledi, "Ama kelebekler son derece guzel ve narin hayvanlardir. Bu nefretin sebebi ne?"
"Kelebekler mi?" kahkaha attim, "Sen hic bir kelebege yakindan bakmadin mi? Cirkin yaratiklar. Uzaktan ne kadar da masum ve guzel gorunuyorlar. Tanidikca cirkinlesiyorlar. Bazi insanlar gibi. En nefret ettigim sey. Yaklastikca uzaklasma istegi. Icimde bir urperti uyandiriyor. Korkunc yaratiklar."
Sasirmis gibi bakti. "Vay canina!" Dedi sonra. "Etkileyici bir konusmaydi."
Gulumsedim. Az evvel gelen frappucinosundan bir kac yudum cekti pipetle. Sonra bana isaret etti, "Icsene, harika bir sey bu. Ah, umarim cikolata seviyorsundur."
Gulumseyerek bir yudum aldim. Hosuma gitmisti. Daha once bu frappucino mudur nedir, ictigimi hatirlamiyordum. Her neyse, konusu acildi ve bana ailemden bahsetmemi istedi.
"Pek aile denebilirse." dedim.
"Neden boyle diyorsun?" diye sordu.
"Babami cok kucukken kaybettim." Acir gibi bakisina "Trafik kazasi." diye bir aciklama ile karsilik verdim.
"Kaybin icin uzgunum. Hic kardesin yok mu?"
"Sadece annem ve ben."
"Anladim." dedi frappucinosunu masaya birakirken.
"Peki ya sen?" diye sordum.
"Annem alkolik bir surtugun tekidir. Babam o kadini hala sokaga atmadiysa acidigi icindir. Bosanma davasi acti ama suan durusma ertelendi. Kisacasi annem yok demeyi tercih ederdim. Babam ise 45 yasinda profesor. Astroloji alaninda. Pek renkli bir dunyam var benim. Cook eglenceli." ve ardindan kahkayayi patlatti.
"Anliyorum." dedim ardindan frappucinodan koca bir yudumu hopurdettim.
Vay canina, cok iyi gidiyordu. Iyi anlasiyorduk. Bayagi uzun bir sure sohbet ettikten sonra saate baktim. Aksam yemegi saati yaklasiyordu.
"Benim gitmem gerekiyor." dedim.
"Oyleyse seninle geliyorum. Buralarda tek basima pek eglenemem gibime geliyor."
Beraber eve dogru yuruduk, yine elimi tutuyordu.
Evin kapisina kadar benimle beraber yurudugunde ayrilik zamani gelip catmisti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melankoli
Romance"Burada yalnız başıma çürüyüp gidecek miyim yani?" "Hayır." "Kurtulacak mıyım?" "Hayır, beraber çürüyü...