Aras posta arabaları imparatorluk devrinden kalma modası gecmis, asınmıs arabalardı. O
gece Montroy sur Mer istikametine gelen bir posta arabası, bir kavsakta iki tekerlekli bir
araba ile carpısmıstı. Bu kucuk arabada, paltosuna sarılmıs orta yaslı bir erkek vardı. Araba
bir hayli hırpalanmıs, posta arabasının surucusu yolcuya durmasını oğutledi, ancak yabancı
adam onu dinlemeden yoluna devam etti.
Boyle acele yoluna devam etmek isteyen bu yolcu acınacak bir adamdı. Nereye gidiyordu,
bilemezdi? Neden acele ediyordu? Onu da bilmiyordu. Herhalde Aras'a gidiyordu, belki de
baska yere gidiyordu.
Bir ucuruma saplanır gibi dalmıstı bu karanlık geceye. Kendisini iten bir seyin, varlığından
haberli idi.
Aslında daha henuz hicbir karar almamıstı.
Neden gidiyordu Aras'a?
Sonuc ne olursa olsun, durusmada bulunmak, kendi yerine mahkum edilecek adamı gormek
istemisti. Evet belki o sefil hırsızı gordukten sonra onun yerini almadığını anlayarak daha da
rahatlayabilirdi.
Kaderine hakim olduğunu bilmek kendisini guclendiren bir dusunceydi. Aras'a gitmese de
olurdu. Yine de gidiyordu.
Bu arada atını kamcılıyor, arabasını daha hızlı surmeye calısıyordu. Gun doğarken acık
kırlarda olduğunu gordu. Montrey sur Mer kentini bir hayli ardında bırakmıstı. Bir kıs
sabahının safağın hayret dolu gozlerle baktı. Sabahleyin de geceleyin olduğu gibi hayaletler
dolasır, ancak yolcu bunları gormuyordu.
Yol kıyısında tek tuk ciftliklerin onlerinden gecerken kendi kendine o evlerde uyuyan saf ve
mutlu insanların olduklarını tekrarlıyordu.
Atın nal sesleri, kosumun cıngırakları yollarda tekerlek gurultusu tatlı ve tek duze bir ses
cıkartmaktaydı.
Hesdin koyune geldiğinde iyice gun doğmustu. Bir han onunde durarak atına nefes aldırdı ve
ona azıcık arpa yedirdi.
At iyi bir cinsti. Gorunusu pek guzel olmamakla beraber en dayanıklı beygir soyundandı. Đki
saatte bir hayli yol almıs olmasına rağmen, terlememisti bile.
Yolcu arabasından inmisti. Atına arpa getirmis olan seyis birden sordu:
— Uzağa mı gidiyorsunuz? Yolcu dalgın dalgın cevap verdi:
— Neden sordunuz? Seyis yine sordu:
— Uzaklardan mı geldiniz?
— Bir hayli uzaktan, asağı yukarı bes fersah yaptım. Fakat neden bana soruyorsunuz
bunları?
Seyis tekerleğe eğildi ve kendi kendine konusur gibi soylendi.
— Belki bu tekerlek bes fersah yapmıs olabilir, ancak ne var ki bundan sonra bes dakika bile
goturmez sizi.
Yolcu arabasından asağı atladı:
— Ne dediniz dostum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sefiller
Teen FictionTüm zamanların en iyi klasik metinlerinden sayılan ve yazarını büyük bir üne kavuşturan, Victor Hugo'nun bu ölümsüz eseri, Paris'in ışıltılı cephesinin gerisindeki yoksul dünyanın içinden sesleniyor. Geçmişi silip umudu gelecekte aramak, yeni bir d...