4. Bölüm

227 15 8
                                    

Ne yapacağımı şaşırmış halde odadan çıktım ve resimlerle dolu koridorda yürümeye başladım. O kızın dedikleri bu köşkte tuhaf şeyler döndüğü kanıtlanmış oldu. Eylül'ün bağırma sesini duyunca telaşlandım. Onu bulmalıydım...

Eylül'ün ağzından:

Etraftan garip garip sesler geliyordu. Çığlıklar, inlemeler ve daha korkunç bir ton ses kulağımı cırmalıyordu. Artık göz yaşlarımı tutamıyordum. Çok yorulmuştum. Etraf sallanmaya başlayınca adımlarımı hızlandırdım. Biz nasıl bi cehenneme düşmüştük böyle! Duvardaki resim ayağımın dibine düşünce çığlığı bastım. Deprem mi oluyordu? Bir çığlık daha attım ve yukarı çıkan merdivene koştum. Bu sefer boşlukta gibi değildi, normal bir şekilde varmıştım. Basamakları ikişer ikişer çıkıyordum. Arkamdan birileri geliyor gibi hissediyordum. Arkama bakmaya bile korkuyordum. Sonunda merdiveni bitirdiğimde çarptığım beden irkilmeme sebep oldu. Adımlarımı geri atarak gözlerimi çarptığım şeye çevirdim. "Şş geçti birtanem." diyen hayatımın adamının sesini duyunca içimin büyük bir rahatlıkla dolduğunu hissettim. Beni kendine çekti ve güven vererek kollarını bedenime doladı. Bende kafamı onun boynuna gömerek rahatlatıcı kokusunu içime çektim. O, her zaman yağmur yağarken topraktan gelen o eşsiz, rahatlatıcı toprak kokusu gibi kokuyordu.

Göz yaşlarım Poyraz’ın kazağını ıslatırken titrek sesimle "Poyraz b-burdan çıkmamız lazım." dedim. Oda onaylayarak başını salladı. Elimi tutarak yürümeye başladı. “Bi oda var oraya gitmeliyiz. Melek oraya gelecektir.” Melekte kimdi? Anlamayan bakışlarımı Poyraz’a çevirince konuşmaya devam etti. “Melek, bize yardım edecek olan kız.” İçimden büyük bir oh çekmiştim. Sonunda bizi buradan çıkaracak birini bulmuştuk. Acaba bize kapıyı açan o yaşlı teyze neredeydi? Kafamda milyonlarca soru işaretleri vardı. Hepsini beynimin en köşesine ittim. Poyraz’a gördüklerimi anlatmalıydım. “Poyraz, b-en.. yani..” kekelemekten konuşamıyordum. Nefesimi dışarı üfleyerek “Dışarıda b-bir mezarlık var.” dedim. Poyraz hemen gözlerini bana çevirerek “Ne!” dedi. Bu bir soru değildi sanırım. Korkunun en derin hissiyle çıkan bir cümleydi. “Perdeyi araladığımda gördüm. Bir sürü dikili taş vardı. İlk başta anlamamıştım ama Hıristiyanların haç işaretlerini de görünce anladım.” Poyraz’ın gerildiğini hissettim, elimi daha sıkı tutmuştu. Beraber bi odaya girdiğimizde “Demek Melek’in bahsettiği buydu.” diye mırıldandı. Odanın ortasındaki yatağa oturduğumuzda aklımı okumuş gibi konuşmaya devam etti, “Eylül, Melek gelince korkma. O şey.. O t-tabuttaki kız.” Göz bebeklerim korkuyla genişledi. B-bu nasıl oluyordu, o nasıl canlanmıştı? Belki de ölü bile değildi. Neden o tabuttaydı? Ve en önemli soru biz niye ona güvenecektik? “Ona güvenemeyiz. Bunca şey nasıl oluyor? Kafam çok karışık.” Göz yaşlarım yine kendini salıvermişti. “Tek şansımız bu.” diye mırıldandı Poyraz. Gerçekten de tek şansımız buydu.

LANETLİ KÖŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin