"Bu saatte de uyanmak varmış." Diye iç geçirdi Burak. Açık kahverengi gözlerini araladığında duvardaki saat 7.18'i gösteriyordu. Günlerden cumartesi olmasına rağmen yaz tatilinin herhangi bir gününde bu saatte kalkması hiç normal değildi. Ancak bugün normal birgün değildi. Yaz tatili demişken ; bu uzun boylu , sakalları yeni yeni çıkmaya başlamış genç delikanlı, bugüne kadarki tüm tatil günlerini arkadaşlarıyla gezerek , denize girerek , her türlü haytalığın peşinde koşarak geçirmişti. O yüzden bugün bu saatte uyanmak -bir de telefonunun alarmını kurmadan- ona gerçekten kötü hissettirmişti.
Yataktan ancak 5 dakika sonra kalkabilmişti. Yine de gerçekten uyanmış sayılmazdı. Uyanmasını sağlar umuduyla odasının yanıbaşındaki lavaboya dayandı ve musluğu açtı. Elini yavaşça buz gibi suyun altına sokarken içi biraz da olsa titredi. Kafasını suyun altına soktuğunda tüm hücrelerinin tamamen uyandığını hissetti. Annesi , saçlarını aynanın önünde kuruladığında Burak'a gerçekten kızıyordu. Çünkü saçlarını hiçbir zaman sakin bir şekilde kurulamazdı ve aynanın her yeri Burak'ın saçları ve ya su damlacıklarıyla dolu olurdu. Ancak şu an annesi uyuyordu ve Burak bu durumdan faydalanıp saçlarını kurulamaya devam etti. Havluyu kafasından uzaklaştırdığı sırada gözü aynaya takıldı ve içinden "Bugün de yakışıklı değilim." Diye düşündü. Tam o sırada annesinin uyandığını duydu.
Bu sesi duyduğunda aynadaki saçları ve su damlacıklarını düşündü. Ancak annesi bu hareketinden dolayı ona kızmadı. Gördüğünden bile şüpheliydi. Annesi Defna 40lı yaşlarına yeni girmiş , yılların tecrübesi gözlerinin yanlarına işlenmiş emekli bir iş kadınıydı. Uzun seneler çalıştıktan sonra hayatının diğer yarısını mutlu yaşayarqk geçirmek istiyordu. İş hayatının yorucu günlerinden sonra kendini internet üzerinden takı satan , haftaiçleri 2 gün de takı tasarım dersi veren biri olarak bulmuştu. Biraz daha basitmiş gibi dursa da Burak bu durumdan çok hoşnuttu. Çünkü artık annesi daha çok gülen biri olmuştu ve mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Defne , elindeki tavayı ocağın üstüne koyduğu sırada Burak üzerine salaş bir tişört geçirerek mutfak kapısından içeri girdi. Normalde annesi bu hareketine de kızması gerekirken oğlunun kurstaki ilk günü olduğu için ağzını kapalı tutmayı seçmişti. Burak için bugün hayatının geri kalanı için dönüm noktası olacaktı. Çünkü bugün uzun zamandır istediği çello derslerine başlıyordu. Belki çello konusunda bir profesyonel olamamayabilirdi ama bugün onun için güzel bir gün olacaktı.
Annesi omletini hazırladığında Burak çoktan masanın baş köşesine oturmuştu. Mükemmel bir kahvaltı olmamasına rağmen saatler sonra yiyeceği ilk yemek olduğu için olduğundan daha güzel gözüküyordu. Omleti bitirmesi saniyelerini almıştı. Masadan kalkıp "ellerine sağlık" dercesine annesinin yanağına bir öpücük kondurdu. Kolundaki saate baktığında geç kaldığını hissetti. Otobüsün saat 8.15te geleceğini biliyordu ve saat 8.12ydi. Hiç vakit kaybetmeden çantasını kaptığı gibi evden cıktı.
Kurstaki ilk günü olduğu için daha kendi çellosu yoktu. O yüzden bu sabah sırtında çellonun vereceği ağırlık olmadan hızlıca çıkabilmişti.
Otobüsü ucundan da olsa yakalamanın sevinciyle cam kenarına oturdu. Kafasını adeta balıkçı motoru gibi titreyen otobüs camına dayadı ve o uzun yolda düşüncelere daldı. Aslında şiirsel kişiliği olan , duygusal bir insan değildi. Ancak böyle mekanlarda filozofik düşüncelere dalar ve hayatını sorgulardı. "Benim hayatım nereye gidiyor?" Kendine sürekli bu soruyu sorardı. Çünkü hayatının kendi kontrolünde ilerlemediğini düşünürdü. Ne zaman kontrolü eline almaya kalksa bir sorunla karşılaşacak gibi hisseder ve hayatı sürekli akışına bırakırdı. Hayatı hızlı ilerliyordu. Daha dün başlamış gibi hissettiği yaz tatilinin neredeyse sonuan gelmişti. Aklı bundan haberdar olsa bile ruhu hala yaz tatilinin ilk günüymüş gibi davranmaktan çekinmiyordu. Otobüs de tıpkı hayatı gibi hızlı ilerlemişti ve şehir merkezine girmişti. Büyük bir sallantıyla duran otobüsten ayaklarını dışarı atarken dışarıdaki nefis çiçek kokularının otobüsteki küf kokusundan kat kat daha iyi olduğunu düşündü. İndiği durağın sol tarafında bulunan çiçek bahçesindeki renkleri görmesi uzun sürmedi. Sarı ve beyaz renkteki bu hanımelleri yazın sonu gelmesine rağmen sevinçle dans ediyorlardı. Burak o bahçenin yanından geçerken aldığı kokunun bu bahçeden geldiğine tamamen emin oldu. Ancak kokunun güzel olması geç kaldığı gerçeğini değiştirmezdi. Saat 9da başlayacak dersine şimdiden 3 dakika geç kalmıştı. Temposunu artırdı ve bu saatte sadece fırınların ve küçük esnaf marketlerinin açık olduğu geniş caddeden koşar adımda ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı
RomanceBurak için hayat sadece; çello dersleri , okul ve ev 3'lüsünden ibarettir. Çello derslerine yeni başlamasına rağmen hayatında yeni bir heyecan olmayacağını zanneden Burak'ın hayatına giren bir çift yeşil göz tüm hayatını değiştirecektir.