Biz Suga ile sohbet ederken arada sırada da Tae katılıyordu.
Jimin: Heyy millet!!
Bize el sallayarak geldiğinde Suga'yla Tae ayağa kalktılar ve gelen çocukla selamlaşıtılar.
Ben mi??
Ben yerimden bile kalkmadım.
Suga: Evet Lisa. Bu arkadaşımız Jimin.
Diğerlerine göre boyu kısaydı ama her türlü benden uzundu.
Bana elini uzattı.
Jimin: Merhaba.
Lisa:Merhaba.
Jimin: Tanıştığıma memnun oldum.
Lisa: Ben de.
Uzun bi süre istemeyerek de olsa bakıştık ve bakışmamızın Tae'nin konuşmasıyla son bulmuştu.
Tae: Artık bakışmanız bittiyse sohbet edelim.
Tae sinirle konuşunca Jimin anlamaksızın garip garip bakmıştı.
Suga ayaklandı.
Suga: Ben bir şeyler almaya gidiyorum.
Bana döndü.
Suga: Bir şey ister misin canım?
Suga'nın konuşmasıyla Jimin öksürmeye başladı.
Tae: Iyi misin??
Olumlu anlamda başını salladı ve Suga tekrar bana döndüğünde kafamı sağa sola salladım ve o da ardından gitti.
Jimin denen kişi dikkatimi çekmişti.
İsmiyle, saçlarıyla, gözleriyle ve yüzünün pürüzsüzlüğüyle.
Tae'nin telefonunun çalmasıyla dikkatim dağılmış, onun telefonu açmasını bekliyordum.
Jimin ile garip bakışlarımızı sunduğumuzda Tae konuştu.
Tae: Iki dakikaya geliyorum.
Gözlerim dalmış karşıdaki masaya bakarken Jimin'in konuşmasıyla irkildim.
Jimin: Sevgili misiniz??
Ilk önce sorduğu soruyu anlamadım ama jeton sonradan düşmüştü.
Lisa: Hayır.
Jimin: Peki neden öyle dedi??
Lisa: Biz birbirimize o şekilde hitap ediyoruz. Aramızda koyu bi dostluktan başka bişey yok.
Jimin: Ah peki.
Tae gelince içimden bi 'oh' çektim.
Neden bilmiyorum ama Tae gelince rahatlamıştım.
Yanımıza oturunca telefonumla biraz bakıştıktan sonra masadan aldı.
Lisa: Hey hey hey dur. Ne yapıyorsun?! O benim telefonum , onu izinsiz alamazsın.
Ayağa kalkarak onun yanına gittim ve telefonumu almaya çalıştim.
O da ayağa kalktı ve telefonu benim alamayacağım yüksekliğe çıkartı.
Onca zıplamama, onca çırpınmama rağmen elindeki telefona uzanamıyordum.
Aklıma geledn fikirle sırıtıp Jimin'e döndüm.
Oturduğu yerde bana gülüyordu.
Yanıma gittim.
Lisa: Jiiminnn!!