Elimde ki kahve ile sahilde boş boş yürüyordum. Starbucks'tan aldığım vanilyalı çikolatalı kahvem beni bu serin havada sıcak tutan tek şeydi. Olanları düşünüyordum sadece iki saat öncesinde onunla buluşmak için yanıp tutuşuyordum o ise sadece bana daha önce görmediğim soğuk bakışarını atmıştı. Tüm gün okulda yüzüme bakmamıştı. Beni bırakmasını istemiyordum. Çünkü ona ihtiyacım vardı.
Sanırım eskisi gibi onun bana ihtiyacı yoktu. Olmayacaktı da. Kendimi neden bitmiş olan bir defter gibi hissediyordum ki. Güzel anlarlara doldurulmuş. Bu anılarla sayfası bitmiş artık rafta yerini alması gereken bir defter gibi. Beni sevdiğini düşünmüştüm. Gözlerimi kapatıp onu düşünmemeye çalıştım. Max 'le sanırım buraya kadardı. Telefonumun titreşmesi ile Amber'in aradığını farkettim. Sahi ya ne kadardır burada oturup onu düşünüyorum.
"Neredesin.?" Ses tonundan endişeli olduğu anlaşılıyordu .
"Sahilde." Uzun zamandır burada yalnız oturduğumu düşünürsek sanırım
"Sen kafayı mı yedin bu saatte. Hava soğudu eve gel hemen . "
"Saat kaç ki."
"Saat bir ve sen bu saatte dışardasın. Salak olduğunu bilirdim de bukadar da değil. "
"Üzgünüm. " telefonda beni duyması umuduyla resmen fısıldamıştım
"Erken gel. Seni bekliyorum." Telefonu kapatmasına rağmen hala kulağımda tutuyordum telefonu. Neden ben de bilmiyorum. Telefonu kulağımdan çekip çantanın içine doğru attım
Arkamı doğru dönüp gözlemlediğimde sokakta kimse yoktu. Harika eve kadar yürüyecektim.
Bitmiş kahve kutusunu çöp kutusuna gelişi güzel fırlattım. Anacaddeye doğru yürüdüğümde burada ki son insan olup olmayacağımı kendimle tartıştım. Anacaddede bir ben ve az ilerideki yavru kedi vardı. Sıkıntıyla biriktirdiğim nefesi verdim. Burda bağırsam biri beni duyarmıydı? Şu an duymamasını dilerim. İçimde ki nefreti bağırarak boşaltmak istiyorum. Son nefesime kadar bağırmak.
"Senden nefret ediyorum Max." Son kez biri var mı yok mu diye bakındıktan sonra içimde ki kinin yarısını bağırarak boşalttım. Ağlamak istiyordum. Biliyorum çok kızca bir durum ama yapamıyordum işte. Dayanamıyordum. Akan göz yaşlarıma yağmur damlaları da eklenince küfür edemeden duramadım.
Ah harika tam da ıslanmak istiyordum!! Yağmur damlaları görüşümü bulanıklaştırsa da az çok önümde ki yolu ayırt edebiliyordum. Elimle gözlerimi silip gözlerimi kıstım, pek bir işe yaradığı söylenemez doğrusu. Arkamı taksi bulma umuduyala döndüm. Karşılaştığım tek şey karanlık ıssız bir yol olmuştu . Adımlarımı biraz daha Hızlandırdım. Biraz daha yürüdüğümde yorulmuştum astımım vardı yağmur hiç yardımcı olmuyordu. Islak zemine oturup çantamdan fısfısı bulmaya yeltendim .
Gittikçe nefesim azalıyor ve nefes alamayacak duruma geliyordum. Elime gelen mavi plastik kutuyu elimle iki kez saldım. Zorlukla ağzıma kadar getirip sıktım. İlaçlı hava ciğerlerime kadar inince rahatladığımı hissettim. Yağmurda daha fazla kalmayacağımı anlayınca ayağı kalktım.
İleriden gelen arabayı farkettiğimde az da olsa içime umut doğmuştu. Ama aynı zamanda bundan vazgeçtim. Sonuçta tanımadığım birinin arabasına binemezdim.
"İsterseniz istediğiniz yere bırakabilirim."
En azından sormuştu.
Kafamı biraz eğip içindeki çocuğa bakmaya çalıştım. Bir yerden tanıdık geliyordu.
"Alex?"
Daha kötü ne olabilirdi ki? Kapıyı açıp kendimi ön koltuğa bıraktım.
"Teşekkür ederim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This Is Not Me
FanfictionDÜZENLENMEYE ALINMIŞTIR BU ARADA TEKRAR YAZILACAKTIR. Aynanın karşısına geçmiştik. Arkama geçip elini karnıma koydu. "burada benden bir parça taşımanı istiyorum alex." yüzüme küçük bir tebessüm yerleştirip. "Bende." diye fısıldadım ."Bende istiyorum...