O günü çok iyi hatırlıyorum. Kitaplığımdan bir kitap seçip sana göstermiştim, sende beni başınla onaylayıp sessizce salona geçmiştin.
Bazı kitapları yalnızken okumayı sevdiğimi biliyordun ve gösterdiğimin bu tarz bir kitap olduğunu anlayacak kadar iyi tanıyordun beni.
Bana bakıp her zaman çıkardığın "Gihi" sesini çıkarmadan gülmeye çalışman o zaman beni çok eğlendirmişti.
Sakin bir zihinle kitabıma odaklanmışken, kapının alacaklı gibi çalındığını duymuştum. Açmış ve haberci olduğunu düşündüğüm kişiyle beni rahatsız etmemek için çabuk ve sessiz konuşmuştun.
Aklım sendeyken, kitap okumam imkansızdı bu yüzden yanına gelip sana onun ne olduğunu sormuştum ama karanlık bir bulut etrafında dolanıyordu sanki, beni duymamıştın bile.
"Gajeel?"
"Ha? Aah. Sen ne zaman geldin?"
"Az önce, kapının sesini duydum. Önemli bir şey mi?"
Gülümseyerek "Hayır, sadece bir davet. Eski... Arkadaşlarımdan." dediğin zaman anlamadığımı sanmıştın belki ama ben o gülümsemenin gerçek olmadığını biliyordum.
"Ordudaki arkadaşlarından mı?" Bana bakarken titreyen gözbebeklerine karşılık sana gülümseyerek sorun olmadığını göstermek istemiştim.
"Evet, onlardan. Uzun zaman oldu..."
Koluna dokundum ve mektuba bakmaya çalıştım. Hatırlıyorsun değil mi? Telaşla mektubu görüş açımdan çıkarıp bana sarılmıştın, yazan şeyi görmemi istemediğini anlasam bile üstüne gitmemiştim.
"Yarın akşam diyor. Bir işimiz var mı?"
Bana sarılan güçlü kollarına kafamı yaslayarak "Hayır, yok. Bence gitmeliyiz." derken aklımda hala mektuba bakan solgun surat ifaden vardı.
Neden benimle paylaşmadığını düşünmüştüm, neden birlikte çözmeye çalışmadığımızı... Nedense aklıma bunun bizim elimizde olmama ihtimali hiç gelmemişti.
Sana sarılınca ayrılmak da içimden hiç gelmemişti, bu yüzden bir süre kollarında kalmak için ısrar etmiştim.
"Sen kitap okumayacak mıydın?" diye sorarken sesinde ve yüzünde senden ayrılamamama vurgu yapan bir alaycılık vardı.
"Nasıl okuyabilirim? Çoktan dikkatim dağıldı." Yalancı bir triple benimle eğlenmene kızmıştım ama sen bunu da bana karşı kullanmanın bir yolunu bulmuştun elbette.
Baştan çıkarıcı bir gülümseyle "Öyle mi? Dikkatini dağıtan şey ne peki?" diye soran sesin kendimi geri çekmemi zorlaştırıyordu.
Sana koz vermemek için kafamı yan tarafa çevirip "Önemli bir şey değil." demiş olsam bile bunun peşini bırakmayacağını tahmin etmiştim.
Güçsüz bedenimi kaldırıp, beni kucağına aldığında bakmaya doyamadığım sert hatlı yüzüne dokunmuştum.
"Bu dikkatini toplamana yardımcı olur mu?"
Beni çağıran dudaklarına karşılık vermemek gibi bir seçeneğim yoktu. "Hayır, aptal. Daha çok dağıtır."
"Gihii. O zaman dağılsın."
Seninle sevişmek, aşkın en güzel haliydi. Söz konusu aşk olunca kimsenin, hatta benim bile senden beklemeyeceğim tarzda bir kibarlık sergiliyordun.
Bu hoşuma gidiyordu, bana özel olduğumu hissettirmekten asla vazgeçmiyordun ve her ne kadar soğuk görünsen de o kabuğu benim içim kaç kere olursa olsun, ikinci kez düşünmeden deliyordun.
Aşkta böyle bir şey değil miydi zaten? Bambaşka bir yönümüzü ortaya çıkarıp sonra bizim bu halimize alışmamızı beklerdi, biraz fazla acımasız sanki. Tıpkı senin gibi...
Davet gecesini de hatırlıyor musun? Fazlasıyla gergin görünüyorken ben koluna girince sakinleşmiştin.
Bende hatırlıyorum. Hava çok sıcak olmasına rağmen tüm gece içim üşümüştü. Kalbim buz tutmuş gibiydi, başım dönüyordu ve senin dışındaki hiçbir şeyi algılayamamıştım.
O sohbeti duyduktan sonra olmuştu, hepsi. Hangi sohbetten babsettiğimi hayırlayacağından eminim, beni ordan uzaklaştırmak için çok çaba sarfetmiştin ama arkanda olduğumu bilmediğin için çok geçti.
Eminim hatırlıyorsundur, o haberi senin ağzından bir başkasına söylerken duyduğum zamandan bahsediyorum.
"Durumlar o kadar kötü mü?"
"Evet, yeterli destek sağlanamazsa topraklarımızı kaybedebiliriz, birlikler çok zor dayanıyor."
Yutkunduğunu boğazında oluşan şişkinlikten anlamıştım.
"O zaman emir emirdir..." Neden bahsettiğine ikinci cümleyi söyleyene kadar anlam verememiştim.
"Silahları tekrar kuşanıp savaşa gideceğimiz aklımın ucundan geçmezdi."
Elimdeki bardağı düşürdüğümde çıkan ses yankılanırken, sende aniden arkanı dönmüştün. Duyduğumu anladığın zaman suratında oluşan ifade aklıma kazınmıştı resmen.
Bir anda, dün gece uyuyamayışın bir anlam kazanmıştı. Yüzüne düşen o durgun ifade, gülüşündeki burukluk, ses tonundaki düşmeler... Hepsinin bir anlamı vardı artık.
Sen yanıma gelip kesilen bir yerimin olup olmadığını kontrol ederken, ben çok üşüyordum. Üşüyordum ama sana bunu söyleyememiştim.
Beni hava almam için balkona çıkarırken, belimi tutan ellerin destek aldığım tek şeydi. Güçlükle yürüyordum. Aklımda tek bir düşünce vardı.
Bana geri dönebilecek misin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Dans (TAMAMLANDI)
Short Story"Bu son dansımız olsun." demişti buruk bir tebessümle. O zaman anlam verememiştim ama şimdi anlıyorum, hiçbir güzel şey sonsuza kadar sürmemekle lanetlenmiş. >> P.S : Fairy Tail izlemeyen biri de okuyabilir.