2.Bölüm (Son Dans)

680 126 38
                                    

Nefes almaya çalışırken, düşündüğüm tek şey sendin. Savaş söz konusu ise eski bir albay olan senin geri çekilmen söz konusu bile değildi, bu yüzden gitmeme ihtimalini dahi düşünmemiştim.

Bu durumda geriye düşünülecek tek bir şey kalmıştı. Bana geri dönüp dönemeyeceğin...

"İyi misin?" sesin sanki çok uzağımdan geliyor gibiydi, çoktan gitmişsin gibi.

"İyiyim, sadece biraz şaşırdım."

Susmuştun. Susman beni sinirlendirmişti. Sen susunca daha çok üşümüştüm.

"Ne zaman..?" Kelimeler boğazımda düğümlenmişti, konuşmak için kendimi zorlamıştım biliyorsun.

"Ne zaman gideceksin?"

O izlemeye doyamadığım yüzünle dönüp bana bakmaya korkmuştun, çekinmiştin, belki de canını yakacağını bildiğin için yüzünü çevirmiştin, tıpkı benim canımı yakacağını bildiğin gibi.

"İki gün içinde hazırlanmam gerek, kontrolden geçtikten sonra, gitmemde bir engel bulunmazsa..."

"Ki bulunmayacak."

"Büyük ihtimalle dört gün sonra."

"Dört gün sonra demek..." sesim çıkmamıştı bile, sadece bir mırıldanmaydı.

"Peki..." dolan gözlerimden yaş akmasını istemediğim için beklemek zorunda kalmıştım.

"Peki, bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun?"

Bana bakman için sana yalvarmak isterdim, ısrarla yüzüme bakmıyordun ama gözlerine bakarsam güçten düşeceğimi bildiğimden bende o zaman seni buna zorlamamıştım.

"Bilmiyorum, önce kendim hazmetmeye çalışıyordum sanırım."

Daha sonra konuşmadık ve ikimizde manzaraya baktık, manzaraya bakarken birbirimize bir sorun yokmuş hissi veriyorduk ama ikimizde düşüncelerimizde boğulmak üzereydik.

Beni aklımdaki çıkmaz sokaklardan çekip çıkaran şey yine senin o tok sesin olmuştu. "Levy..."

Hala bana bakmıyordun, bense cesaretimi toplayıp sana dönmüştüm. Artık olan olmuştu ve bu bizim elimizde değildi, birbirimizden sonsuza kadar kaçamazdık ve ben daha fazla üşümek istemiyordum.

"Dans edelim mi?"

Yüzüme ilk o zamam bakmıştın, suratında bir gülümseme vardı ve gözlerinin içi parlıyordu. İkimizde bu parlaklığın sebebinin gözyaşlarının düşmemek için kendini zorlayıp orda birikmesi olduğunu biliyorduk ama sen bunu ısrarla hep inkar etmiştin.

"Dans mı?"

Umursamaz bir ifadeyle omuz silkmen bir an hiçbir sorun yokmuş gibi hissettirmişti. "Evet, dans."

"Bu teklifi senin yapıyor olman... Vay canına, beni etkilemeye mi çalışıyorsunuz, Bay Redfox?"

"Gihii. Seni etkilemek için ekstra bir şey yapmama gerek mi var, Bayan Redfox? Doğal cazibem yeterli."

İçimi azda olsa ısıtan bu an hiç bitmesin istediğim için alaycılığına karşılık bile veremeyip donup kalmıştım.

"Hadi ama kitap kurdu, dans et benimle. Son bir dans."

Cümlelerin sanki doğrudan kalbime nişan alıyormuş gibi acımasızcaydı ama eminim bunun farkında bile değildin.

"Son mu?" Yutkunmuştum. "Son dans mı?"

Ne cevap vereceğini bilemeden soğuk terler dökmen beni gülümsettiği için daha fazla bu potun üstüne gitmemeye karar vermiştim.

Bana teklif yaparken suratında olan sıcak gülümsemenin aynısını sana iade ettikten sonra elini tutmuştum. Elinin sıcaklığı içimdeki üşümeyi unutturmuştu bana.

Gerçek bir centilmen gibi davranmıştın, elimden tutup beni kendi etrafımda döndürerek dans pistine etkileyici bir giriş yapmamı sağlamıştın.

Kollarındayken kendimi hep güvende hissederdim, o zaman da durum farklı değildi. Senin kollarındaydım, senin gözlerinin içine bakıyordum ve senin gülümsemeni izliyordum. Bundan fazlasını istemek açgözlülük gibiydi.

Sana hep hayran olmuştum. O dansta da öyle.  Bilmiyorum, bakışlarımda bu hayranlığı yakalamış mıydın? Emin değilim ama hissettiğim şeyler bunlardı.

Seninle dans etmek, aşkın bir hediyesi gibiydi. Salondaki en önemli soyludan bile daha asil hissetmiştim. Bu sen benimle olduğun için böyleydi elbette.

Tüm gece durmadan dans etmiştik, hayatımdaki en güzel geceydi çünkü ilk defa dans etmek için seni zorlayan ben değildim, kendi isteğinle dans ediyordun.

Hiçkimse ve hiçbir şey umrunda değilmiş gibi, son dansa yakışır bir şekilde...

Sonraki günlerin nasıl geçip gittiğine bir anlam verememiştim zaten. Sana sarılarak uyuduğum o son gün aklımda bir tablo gibi.

Göğsünde yatmış, öylece boşluğa bakıyordum. "Bu kadar sıkıntı yapma, beni bilirsin güçlüyümdür."

Göğsünün üstünde daireler çizen parmaklarımı tutup avcunun içine almıştın ve küçük bir öpücük bıraktıktan sonra parmaklarımla oynamaya devam etmiştin. Bu beni gülümsetmişti.

"Biliyorum. Ama... Korkuyorum işte."

"Gihii. Evde korkak bir tavuk besliyormuşum meğer!" bunu söylerken kendinden emin gibi gözükmeye çalışsanda ses tonundaki o küçük çatallanma seni ele veriyordu.

Sende korkuyordun. Korkuyordun ama her zaman yaptığın gibi güçlü durmaya çalışıyordun, böylece dağılmama izin vermeyecektin.

Korktuğun şeyin savaş olmadığını bilecek kadar tanıyordum seni, beni geride bırakmaktan korkuyordun, tıpkı benim geride kalmaktan korktuğum gibi.

"Birazdan yatağa yumurtlamayacaksın, öyle değil mi?" sana yine yalandan bir öfkeyle "Bana tavuk demekten vazgeç! Senden nefret ediyorum!" diye bağırdığımda bu sefer, belki de son sefer alaycılığa vurmamıştın beni.

"Öyle söyleme..." sesin üzgündü ve şimdi bile o üzüntülü sesi hatırlarken kalbim sıkışıyordu.

"Ben seni seviyorum, Levy Redfox." kafanı çevirip bana bakan gözlerindeki ciddiyet ruhumu esir almıştı, bu cümleyi senden duymak kadar içime işleyen başka bir şey olamazdı.

"Bende seni seviyorum, Gajeel Redfox"

Dudaklarına bir öpücük vermek için hareket etmem gerektiğinde bunu fırsat bilip beni kucağına almıştın,  dokunuşunla gıdıklandığımı hatırlıyorum.

Eğlenceliydi, son gecemiz...

Son Dans (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin