İLK BÖLÜM

107 8 12
                                    

Kitap içerisinde Adrian'ı betimleyebileceğim uygun bir yer bulamadığım için burada betimlemek istedim(hikayenin gidişatına göre yeni özelliklerini öğrenebilirsiniz. Yani burada spoiler vermeyeceğim)

Adrian; siyah gözlü, kahverengi saçlı, güler yüzlü, 172 boyunda, 69 kilo, 14 yaşında ve yaşına göre kaslı sayılabilecek bir çocuktu. Kara gözleri nedeniyle yaşıtları tarafından pek sevilmezdi. Fakat kendisinden 3-4 yaş büyük kişilerle çok rahat anlaşır, kısa sürede arkadaşlık kurabilirdi. Müzik dinlemeyi ve oyun oynamayı çok severdi.
---------------------------------------------------------

Saat 10.00 du. Yavaş yavaş yatağından doğrulan Adrian sesin geldiği yöne döndü. Kapıda annesi bekliyordu. Hafif kırışıklıkları olan, orta yaşlarda, ince dudaklı, 1.67 boylarında, fit, alımlı ve tatlı bir kadındı. Üzerinde sabahlıkları vardı. Henüz kahvaltı hazıt değil galiba diye düşündü. Annesi konuşmaya başladı. "Hadi oğlum git ekmek al da gel." Dedi annesi. Buna karşılık uykulu bir ifadeyle kafasını salladı. Orta büyüklükte sayılabilecek odasında yavaş yavaş kapıya yöneliyordu. Kapı, yatağının solunda kalıyordu ve Adrian sağdan kalkmaya alıştığı için sabahları işkence gibi gelen o kısa 4 adımı fazladan atıyordu. Tam kapıya geldiğinde durdu ve düşündü. Pijamalarla dışarı çıkmayacaktı ya. Kapının hemen karşısında bulunan dolabına yöneldi ve pijamaları yerine  yeşil kolsuz t-shirt ve beyaz şort giyip  odasından ayrıldı.

Evden çıktı ve ağır adımlarla ekmek almak için markete doğru yürümeye başladı. Dışarıda garip bir koku vardı ve sanki etraf normalden daha mavi gözüküyordu. Bana öyle geliyor büyük ihtimal diye düşündü. Uyku sersemi olduğu için gayet doğaldı. Markete geldi. İyice bakındı fakat kimse yoktu. Usulca küfretti ve 100 metre ileride bulunan diğer markete gitti fakat orası da kapalıydı. Adrian etrafına bakındı. Bulunduğu yerin az ilerisinde otoban vardı ve bu saatlerde işlek olurdu. Ama şu anda otobanda birkaç tane araba vardı fakat hareket etmiyordu. Çok garipti.

Etraf çok sessizdi. Hemde çok...

Üzgün bir şekilde eve döndü. Mutfağa geldiğinde babası da sofradaydı. Babası Daniel, 30 lu yaşlarında uzun boylu, sakallı, kır saçlı, yaklaşık 80 kilo hafif kaslı biriydi. Klasik, siyah takım elbisesini giymişti. Belli ki toplantısı vardı.
Mutfakları ise orta büyüklükte denebilecek bir seviyedeydi. Solunda tezgâh sağında ise yemek masası bulunan mütevazı bir mutfak. " Oğlum ekmek almadın mı?
+ Bütün marketler kapalıydı. Hatta etrafta hiçbir şey yoktu ve ya hareket etmiyordu. Ayrıca çok sessizdi.
Annesi ciddi bir ifadeyle:
-Oğlum şakanın sırası değil. Doğruyu söyle neden ekmek almadın. +Inanmıyorsanız gelin göstereyim. Dedi ve aşağı indiler.

Tek kelime bile edemiyorlardı. Ortalıkta kuş ve rüzgâr sesleri dışında hiçbir ses yoktu. Her gün o saatlerde vızır vızır geçen arabalardan eser yoktu. Sadece sessizlik ve koku vardı.

Kötu bir sessizlik...
Kötü bir koku...

Sessizliği Adrian'ın babası Daniel bozdu :
Buraya ne olmuş böyle! Tanrı aşkına neler oluyor?
Üçü de bu olanlara bir cevap arıyordu. Adrian ağır ağır sokağı adımlıyor, anne ve babası ise oturmuş düşüncelere dalıyordu. Ne olmuş olabilirdi ki? Ya da nasıl bişey buna sebep olmuş olabilir? Bu soruları düşündükçe çıkmaza giriyor, geçen her dakika endişeleri artıyordu.
Adrian'ın şüpheleri de yavaş yavaş artıyordu. Hep filmlerde, kitaplarda, oyunlarda gördüğü şey başına mı geliyordu? Yoksa dünyada ki son insanlar onlar mıydı? Yok ya. Olamazdı. Böyle bir şey mümkün değildi. Yoksa mümkün müydü? Adrian, beyninin içinde bu düşüncelerle boğuşurken öbür yandan ne yapmaları gerektiğini düşünüyordu.

2 SAAT SONRA

Ufak da olsa bir ümit oluşmuştu içinde. Aradıkları ya da mesaj attıkları kimse geri dönüş yapmıyordu. Belki bir ümit Ellie yaşıyordur da bu yalnız hayatta yanımda biri daha olur. Diye düşünüyordu. Defalarca aramış fakat telefona bakan olmamıştı. Ümidini yitirmek üzereydi. Ama içinden bir ses mesaj at pişman olmazsın diyordu.
Artık çaresizce bekliyordu. Birden bir bildirim sesiyle irkildi. Kalbi heyecanla çarpıyor, cevap alabildiği için mutluluktan havalara uçuyordu. Ta ki bildirimi görene kadar. ASKERLERİN SENİ BEKLİYOR. SAVAŞ ZAMANI.
İçinde ki o ufak ümit bu oyun bildirimi ile tamamen söndü. Ellie olmadan bir hayat. Çok zor olacaktı. Adrian bu düşüncelere kapılmışken bir bildirim sesi daha duyuldu. Adrian bunun da oyun bildirimi olduğuna emindi ama merakına yenik düşüp telefonunu eline aldı ve bildirimi açtı.

Ellie
Neredesin?

Olivia, çılgınlarcasına onlara doğru koşan oğluna bakıyordu. Ne oldu acaba? 2 saatten bu yana bir kez bile gülmeyen çocuk şimdi ona doğru son düzlükteki arap atı gibi koşuyordu.
+Anne! Anne! Buldum!
-Ne bu hâl ne buldun oğlum?
+Yaşayan birini daha buldum! Bu son cümlesi ortamı bir anda sessizleştirdi.
-Kim miş o?
+Ellie
-E neredeymiş? Adrian durdu. O kadar heyecanlanmıştı ki ne için heyecanlandığını unutmuştu. Sorayım bakalım dedi ve yazmaya başladı

Bizim evin önündeyim sen neredesin?
Cevap çok gecikmedi:
Geliyorum.

DÜNYADAKİ SON İNSANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin