Sabahın beş buçuğuna yakın evdeki gürültü sesine uyandım. Gözlerimi aralayıp yerimden doğrularak seslerin geldiği odaya gittim.
"Baba?"
Babam önündeki valize apar topar giysileri yerleştiriyordu."Fazla vaktimiz yok,Ryan. Odana geçip eşyalarını toplamaya başla"
Daha fazla soru sormama izin vermeden odama çıkıp dolapta duran valizimi aldım. Neden böyle hazırlandığımızı ve nereye gideceğimizi bilmiyordum ama içimden bir ses bir şeylerin iyi gitmediğini söylüyordu.
Dolabımdaki giysileri alıp hızla valizime yerleştirmeye başladım. Her şeyi koyduktan sonra valizi kapatıp aşağı indim. Annem ve babam kapı girişinde beni bekliyorlardı.
"Hazır mısın? Hemen gitmemiz gerek"
dedi annem.
Şaşkınca başımla onayladım. Tam çıkmaya hızlanırken kapının kolu zorlanmaya başladı. Annem,babama panik dolu bakışlarla bakmaya başladı.Ne olduğuna hala anlam verememişken kapı bir anda açıldı ve içeriye siyah takım elbiseli,serseri tipli üç adam girdi. İçlerinde iri yarı olanı babama silah doğrulttu. Annem beni hızla kendine çekip kormaya çalışırken silahlı adam silahını annem ve babam arasında gezdirip duruyordu. Korkuyla titreyerek anneme sıkıca sarılmıştım. Kimdi bu adamlar ve bizden ne istiyorlardı?.
"Buraya kadarmış bay Morris"
dedi alaycı bir biçimde. Gözlerimi sıkıca kapatıp anneme sarılmaya devam ederken o korkunç silah sesini duydum...Titreyerek gözlerimi açtığımda annem ve babamı yerde kanlar içinde yatarken gördüm. Bakışlarımı o serseri kılıklı adama çevirdiğimde bana sırıtarak bakıyordu. İçimden üstüne atlayıp onu boğma isteği geliyordu ama olduğum yerde donakalmıştım. Kıpırdayamıyordum,sanki ayağıma tonlarca ağırlık bağlanmış gibiydim.
"Hadi gidelim,burada işimiz bitti"
dedi adamlarına. Silahı beline dikkatlice koyup aynı şekilde sırıtarak evden çıktılar. Kendime yeni yeni geldiğimde dizlerimin üzerine çöküp annem ve babamın cansız bedenlerine bakıyordum. Düğümlenen boğazımdaki hıçkırıklarım çözülerek yağmur misali gözyaşlarıyla birlikte dışarı çıktı. Ne yapacağımı bilmiyordum, kimden yardım isteyeceğimi bilmiyordum ve en kötüsü artık tek başımaydım.Uzun süre orada bekledim. Tamamen kendime geldiğimde üzüntüm yerini kızgınlığa bıraktı. İsmini ve ne olduklarını bilmediğim bu adamlara karşı içimde büyük bir nefret oluşmuştu. Gözyaşlarımı silip yerimden doğruldum ve telefonumu alıp polisi aradım.
"Merhaba burası polis istasyonu,sorun nedir?"
Az önce olanları hala hazmedememiştim. Cevap veremiyordum."Alo? Orada mısınız?"
Sonunda ağızımdan zor da olsa birkaç kelime çıkabildi."E-evet... a-annem ve babam... yerde c-cansız yatıyorlar..."
"Lütfen sakin olun,bize adresinizi söylerseniz ekiplerimizi oraya kısa sürede yollayabiliriz"
Kekleyerek de olsa adresi tarif ettim ve telefonu kapatıp gelmelerini bekledim. Olanları nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Her şey çok ani olmuştu. Polisler gelene kadar sırtımı duvara yaslayıp ellerimdeki kan lekesine bakmaya başladım. Daha dün beraber olduğunuz insanın bugün yanınızda cansız şekilde yatması kabullenmesi zor bir şeydi. Kafamdaki düşüncelere dalmışken birden polislerin geldiğini duydum. Yerimden kalkıp zaten aralık olan kapıyı biraz daha açtım ve içeri girmelerine izin verdim.
"Vay canına... burada ne olmuş böyle?"
Tepkisizce onları izliyordum. Ekipten biri yere çöküp ellerini omuzlarıma koydu. Derin bir nefes alıp bana baktı.
"Pekala küçük adam,şimdi buradan çıkıp ifade vermek için merkeze gitmek zorundayız. Korkulacak bir şey yok,sadece gördüklerini anlatmanı istiyoruz tamam mı?."
Başımı salladım. Adam tekrar ayağa kalkıp bir eliyle omuzuma hafifçe vurdu ve beni merkeze götürmeleri için ekiptekilere talimat verdi. Dışarda bekleyen polis aracına doğru giderken son kez onlara bakabildim. Kalbimdeki ateş cayır cayır yanarken gözyaşlarımın düşmesine tekrar izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diary Of A Psycho ~Türkçe~
FanfictionTehlikeli olduğunu bile bile yine de sevebilir misin? Ryan,ailesinin ölümünden sonra intikam almak için kan dökmeye yemin etmiş acımasız bir katildi. Ta ki Faith Cooper ile tanışana kadar...