Bölüm şarkısı: Tchaikovsky - Piano Concerto 1
🌠
LILLIAN
Elimde Stendhal'ın Parma Manastırı, kulağımda hafif hafif çalan Tchaikovsky'nin Piano Concerto 1'ı vardı. Sakin geçen bir pazar öğleden sonrasıydı. Lise öğrencileri dışında, kitapçıya pek girip çıkan yoktu. Birkaç saat içinde artık onlar da gelmezdi. Sonuçta kitapçılar, kafa dağıtıp eğlenebileceğiniz yerler değildi. Yani en azından ergenler için öyle değildi. Benim gibi harçlığını part-time çalışarak çıkaran her üniversiteli içinse azımsanamayacak kadar önemliydi.
Kitabın 102. sayfasındayken kapıdaki çan şıngırdadı ve içeri uzun boylu, sarışın bir adam girdi. Önce kısaca etrafa baktı, sonra da bir şeyler aradığını belli eden adımlarla gezindi. Ben de oturduğum yerde kitabımı okumaya devam ettim. Aradan birkaç dakika geçmemişti ki hafif bir öksürük sesi duydum. Kibarca görevime çağrılıyordum.
"Buyrun efendim, size nasıl yardımcı olabilirim?"
Gözleri kitap raflarında gezinen adam cevap verdi.
"Ben bazı konularda bilgi edinmek istiyorum da," Cebinden küçük bir defter çıkarıp devam etti. "Bana önerebileceğiniz kitaplar var mı acaba?"
Defterden bir sayfa açtı ve defteri bana doğru uzattı. İlk dikkatimi çeken 'The Beatles' oldu. Çünkü gerçekten harika bir müzik anlayışı vardı grubun.
"Sanırım Beatles için," Birkaç adım attım ve biyografi bölümünden Hunter Davies'in The Beatles kitabını aldım. "Bu kitabı önerebilirim."
Listeye tekrar baktım ve birkaç raf üstten Nirvana için ilk albümleri olan Bleach'i aldım. "Bu da Nirvana için. Onlar hakkında kitap yok diyebilirim. Yani kitapların çoğu grup hakkında değil de, grubun üyesi olan Kurt Cobain hakkında. O yüzden şarkılarını dinlemeniz, onları anlamanıza yardımcı olur," Albümün iç kapağındaki Kurt Cobain'i gösterdim. "Onu görebilmeyi çok isterdim."
Anlayışlı bir şekilde başını salladı. "İntihar etmiş, öyle mi?"
Ben de başımla onayladım. "Evet, kimse onu suçlayamaz."
Defterdeki listeye tekrar baktım. "1966 Dünya Kupası. Tanrı'nın Eli," raflara dikkatle bakarken bu konuda bir kitap olduğunu biliyordum. "Aslında kitabı bulana kadar olayı size kısaca anlatabilirim," dedim.
Kafamı kaldırıp ona baktığımda birine benzediğini düşündüm ama kim olduğunu bulamadım. O ise cevap verdi. "Evet, tabii. Sizi dinliyorum..." yaka kartıma baktı. "Lillian."
Küçük bir kitapçıda çalışıyordum ama patronum Bayan Willis böyle şeyleri seviyordu. Yani bilirsiniz, yaka kartlı görevliler büyük işyerlerinde olurdu ve bu küçük işletmeye de ayrı bir hava katmış oluyordu yaka kartları.
"Şöyle ki, 66 dünya kupasının finali Arjantin ve İngiltere arasındaydı. Maç ilk andan itibaren başa baş gidiyordu. Dakikalar 51'i gösterdiğinde skor hâlâ sıfır sıfırdı ama o sırada her şeyi değiştiren o an yaşandı," kitabın hangi rafta olduğunu hatırladığım için o tarafa yönelirken anlatmaya devam ettim. "Maradona, kendi yarı sahasından topu aldı ve son sürat İngiltere kalesine ilerlemeye başladı. Önündeki bütün futbolcuları teker teker geçti, kaleye yaklaştı ve bam," kitabı raftan alıp adama uzattım. "Top filelerle buluştu ama olmaması gereken bir şekilde. Maradona'nın eline değerek. Hakem golü verdi ve İngiltere bu golden sonra toparlanamadı. Maç 2-1 Arjantin üstünlüğüyle tamamlandı ve İngiltere kupayı kaybetmiş oldu. Maradona'ya bu olayı sorduklarında 'Benim değil, Tanrı'nın eliydi' dedi ve o günden beri, bugün bile, İngilizler 'Tanrı'nın Eli'ni duyduklarında sinir krizi geçirirler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
book store | steve rogers
Fanfic"Çoktan aşık oldum, Lilly. Liste hayatımdaki eksiklikleri tamamlamak için vardı. Sen geldiğinden beri her şey tamam zaten. Artık listenin bir görevi kalmadı." 🌠 17.06.18 🌠 Tüm hakları saklıdır