fjorten [14]

1.2K 85 21
                                    

Sevmeyi öğrenmek isterdim eskiden.

Ablam bana her zaman hayatından gelip geçen erkeklerle yaşadıklarını anlatır, yedi büyük günahtan birini bana en tatlı meyve gibi gösterirdi. Şehvet.

Hep Iben gibi olmayı istemiştim. Kazaklarını kendi süslemeyi severdi mesela. Yırtar, yeni motifler ekler, kendi tarzını kendi belirlerdi. Ailenin gurur duyduğu ama gizli yaramaz olan o kızlardandı. Bütün suçları genelde benim üstüme yıkmasına rağmen onu severdim.

Çünkü o benim kız kardeşimdi.

Onun hakkında sahip olmayı içten içe arzulamadığım tek şey; erkeklerdi. Erkekler konusunda asla onun gibi olamamıştım.

Ben cilveli biri değildim. Erkekler genelde hemcinslerime göre zeki olduğumu gördükleri için benimle ilgilenirlerdi.

Dalgın bir şekilde koridorda ilerlerken kolumdan çekilmesi ile kitaplarım yere düşmüştü.

Bazıları ise beni güzel gördüğü için.

Ders zili çalalı beş dakika kadar olduğuna şükrettim. Çünkü bu hareketi yapmaya cesaret edebilecek tek kişiyi tanıyordum.

Dejavu hissi.

Bu sefer dudaklarımda yaramaz bir tebessüm yoktu. Bunun yerine gözlerim korku doluydu. Yine de kalbim aynı hisle dolmuştu. Sevgi? Heyecan? Belki de bir daha hissetmeyeceğime kendi kendime yemin ettiğim o duygu. Şehvet.

Muhtemelen Christoffer şeytanın oğullarından biri olsaydı, yedi büyük günahtan hangisi olacağına karar vermek zor olmazdı.

"Kviig." dedi gülümserken. "Eski günlere döndük, ha?" Bunu hafif bir sırıtış eşliğinde söylemesi yüzüne yumruk geçirme isteğimi körüklüyordu. Hâlâ neden bunu yapmadığımı bilmiyordum. Yaklaşık iki yıldır filan bunu hak ediyordu zaten. Ne de olsa morluklar da ona çok yakışıyordu.

"Seninle eskiye dönmek yerine kendime binlerce bıçak darbesi vurmayı tercih ederim Christoffer. Aynı hataya bir daha düşeceğimi sana düşündüren ne?" Bu cümleleri telaffuz ederken bulunduğumuz yerin kapısını kapattı ve yukarıdaki rafta duran el feneriyle içeriyi aydınlattı. "Çünkü," dedi elini belime sarıp beni kendine çekerken.

"Hâlâ bana bakarken nefes almayı unutuyorsun. Ne kadar mutlu görünürsen görün, hiçbir eril canlının sana dokunmasına izin vermiyorsun." Dudakları çenem ve boynum arasındaki kavise dayandı. Elleri belimden aşağı doğru hareket etti. "Çünkü ben sana ne kötülük yapmış olursam olayım, benden başka birinin vücudunda iz bırakmasını istemiyorsun. Çünkü benim en iğrenç yanlarıma bile aşıksın. Aptal."

Onu ittirmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım. "Neredeyse iki senedir tenin tenime değmiyor. Özlemiş olmalısın."

"Seni veya sana ait bir şeyi özlemek mi? Komiksin. Tenimden izlerini çıkartmak için çok uğraştım. Beni ilişkilere ve sevgiye olan inancımı sorgulamaya ittin. Ve tahmin et sonunda ne oldu; hissizleştim."

Bu kez ben ona doğru adım attım. Tenim alev alev yanıyordu. Bedenim bedenine yaslı durumdaydı. Bana şaşkınlıkla baktı. Bu kadar cesur olmam onu şaşırtmış olmalıydı.

Iben'la benzeyen ortak bir yönümüz vardı. İkimiz de sevdiğimiz erkeklere karşı güçsüzdük. Yani ben, sadece bir kişiye karşı güçsüzdüm elbette ama cesaret bugün üzerime saplanmıştı.

"Denemedim mi sanıyorsun gerçekten?" Dudaklarım yanağına sürtüldü. "Gerçekten kimseyi öpmediğimi mi düşünüyorsun?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. Tenlerimiz yapışık olduğu için tepkilerini göremiyordum.

"Öptün mü?"

Öpmedim.

"Öptüm."

Dudaklarım boynundan dudağının kenarına kadar yavaşça hareket etti. Ben ömrüm boyunca eli elime değdiğinde tattığım hissi tatmamıştım. Tadamazdım. Onun öptüğü dudakların üstüne başka bir dudak değdirmek en büyük günahım olurdu.

"Eva." İsmimi telaffuz edişinde bir şeyler vardı. "Kviig Mohn." Zorlukla dudaklarından çıkan kelimelerden sonra bedenini değil de yüzünü geriye çekti ve gözlerimin içine baktı.

"Bana aptal muammelesi yapıyorsun." dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak. "Ama buraya geldiğinde benim olup olmadığından tek bir an bile şüphe etmedin." Omzunu hafifçe ittirdim ve bu kıkırdamasına neden oldu. "Senden başka hangi aptal kendini affettirmeyi denerken buna cüret edebilir ki?"

"Kendimi affettirmeye çalışmıyorum güzelim." dedi gözlerini çenemin üstündeki iki aralık et parçasına dikerken. "Sinirliyken baş döndürücü oluyorsun. Kendimi kaybediyorum." Yavaşça yaklaştı. "Ve sen gülerken, üzgünken, şaşkınken, bilimsel şeylerden bahsederken ve şu an aklıma gelmeyen binlerce durumda daha."

Bu sözleri tanıyordum.

Özlemişti.

Beni değil, bedenimi.

Gözyaşlarım pınarlarındaki yerini alırken kalbim durmak üzereydi. Mutluluktan filan değil. Acıdan, üzüntüden. Yıllarca hiç değişmemiş oluşundan. Beni hiç sevmeyecek oluşundan.

Onu ittirdim.

Ve gittim.

Az önce içime dolan azıcık umut kırıntısını da kendi elleriyle yok etmişti. Zamanında ruhumu yok ettiği gibi.

Beni tekrar bir harabeye çevirmişti.

lust for life [chris + eva]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin