Harry'nin pazar günü olacak maça ne giyeceğinden emin değildim; belki iyi bir takım elbise içine beyaz Green Bay'dan alınmış bir gömlek ve yeşil kravat. Güzel giyinip geleceğini varsayıyordum.
Sabahın 10'nunda kendisini dairemden içeri attığında üzerinde kollarını kıvırdığı beyaz Packers tişörtü vardı, koyu renkli dar pantolonunu ve chelsea botlarını giymişti. Neredeyse bayılacaktım.
Futbol maçına giden gerçek bir insanmış gibi görünüyordu. Çikolata rengindeki buklelerinin ardına ittiği Rayban'ları kombinini tamamlıyordu. Bu sırada Harry dikilip kaldığım yere, mutfağa geldi. Maçı unutup onu yatak odama sürükleyerek götürmeye hazırdım.
"Norah." dedi harfleri uzatarak, dilinin ucundan çıkan ismim kulaklarımda çayın içinde eriyen bal hissi bırakıyordu. "Jace ve Louis hazır mı? Stadyum biraz uzak."
Ona baktım, şaşkındım. Resmi ses tonu üzerindeki kıyafetlerle çelişiyordu ve bu kendimi camdan aşağı atmak istememe neden oluyordu. Bakışlarımı yere indirmeden önce armaklarım yeşil tişörtümün ucuyla oynuyordu.
Saniyeler içinde kolları beni sardı ve beni göğsüne çekti, ellerinin biri belli belirsiz belimi sıkıyord. Bu sıcak kavrayışında eriyebilirdim. Sonra fark ettim, şu an evimde olan insan çok güzel bir yabancı değildi, gerçek bir insan gibi davranıyordu.
"Norah." dedi tekrar. "İyi misin?"
"Evet, iyiyim." dedim göğsüne doğru mırıldanarak cennet gibi kokan kokusunda ölüp gitmemeyi denedim. "Jace ve Louis neredeyse hazır olur."
"Hazırlanmaları senden daha uzun mu sürüyor?"
Eğlenerek burnumu kırıştırdım sonunda ayrılabildiğimizde "Bu seni gerçekten şaşırttı mı?"
"Hayır."
Kıkırdadı ve mutfak tezgahına yaslandı ve beni kendisine çekti. Hızlı atan kalbim sakinleştikten sonra ellerimi göğsünde dinlendirdim.
"Heyecanlı mısın?" diye sordu afacan bir gülümseme ile.
"Evet, fazlaca. Tüm sabah bunun için çıldırdık diyebilirim. Sen?"
"İyi. Ve evet Norah, heyecanlıyım." dedi mırıldanarak. Yeşil gözleri beklenti ile aydınlanmıştı; Stadyuma onunla gitmek için can atıyordum. Tüm sabah boyunca yani en azından şimdiye kadar o çocukça bir çekicilik üstündeydi ve kalbimi eritiyordu.
Kimin kazanacağını, koltuklarımız nerede olduğunu ve favori oyuncularımızın kim olduğunu konuştuk beklerken. Bir kaç dakika sonra Jace ve Louis yeşil ve sarı renkler içinde içeri girdiler bizde bu sırada en iyi tutucunun kim olduğunu tatrışıyorduk.
"Jace!" diye ofladım ev arkadaşımı görmek için arkamı dönerken. "Lütfen Harry'e en iyi tutucunun Nelson olduğunu söyler misin?"
Jace kaşlarını kaldırdı ve omzunu silkti. "Son üç oyunca Jones çok iyiydi, o yüzden bu sefer pek seni destekleyemem."
Harry zaferle sırıttı ve kendisini tezgahtan çekti. "Söylemiştim. Herkes hazır mı?"
Koro şeklinde "Evet." dedik ve mmerdivenlerden inerken onu takip ettik. Tuhaf bir gruptuk o yüzden insanlar bakmadan edemiyordu.
Harry arabaya kadar bize önderlik etti ama bu süre boyunca kendi özgüveninden vazgeçmedi ve benimleydi, yani kendi ayaklarına takılmamayı deneyen kabarık saçlı kızla, elini sıkıca tutmuştum bir kaç adım gerisinden geliyordum. Jace yanımdaydı ve kulağıma bir şeyler fısıldayarak kıkırdıyordu papyonu ve havaya kalkmış saçları her zamanki gibiydi. Son olarak Louis, bir kolu Jace'in beline dolanmıştı ve köprücük kemiklerinden dövmeler taşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suit and Tie (Harry Styles Çeviri Fanfiction)
Фанфик© xcalliex all rights reserved. Tüm hakları @xcalliex 'e aittir. Bu hesap dışında başka hiçbir yerde yayınlanmaz. Harry Styles, 24 yaşında, CEO, milyoner. Kendisi New York'un en tanınmış bekarı. 100 metre öteden bile adını duyan her kadın ve erkek o...