-5-

453 37 10
                                    

"Son günlerde sıkıntılı gibisin." dedi Annabeth çalıdan kopardığı iki çileği daha sepetine atarken. Bir ağustos öğleden sonrası ikimiz de antrenman yapmıyorduk ve bu boş zamanı tarlada çilek toplayarak geçirmeye karar vermiştik. "Sorun ne?"

Sıkkın bir şekilde nefesimi verdim. "Bilirsin işte, kabul edilememe korkusu ve kendini sevmeme." diye mırıldandım. "Falan filan."

Annabeth kaşlarını kaldırdı ve üzgün bir şekilde gülümsedi. "O kadar vahim ha?"

Çileklerle uğraşmayı bırakıp doğruldum. Söyleyecek çok şeyim vardı ancak Annabeth'i kişisel terapistim rolüne sokmak istemiyordum. Zaten yıllar boyunca kıçımı çoğu kez kurtarmıştı ve bu kişisel meseleme onu dahil edemezdim. Kısa kesmeye karar verdim.

Gözlerimle ufuğa baktım. "Başta ciddi olduğuna inanmak istemedim. Ama her yaptığı hareket bunu daha çok kanıtlamaya başladı ve işin ciddiyetini fark ettim. Birbirimizden uzaklaştığımızı düşünüyorum. Ne yaparsam yapayım asla onun istediği kişi olamayacağım. Ne kadar çabalarsam çabalayayım ona kendimi kanıtlayamauacağım."

Annabeth elimi tutup sıktı. "Bak Percy. Sorunun tam olarak kiminle olduğunu söylersen... yani gidip annenle konuşabilirim. Ya da bir şekilde Poseidon ile iletişim kurmaya çalışırım. Hangisiyse."

Yapmaya razı olduğu şeyler için teşekkür etme amacıyla bende onun elini sıktım. Şu sefil hayatımda onun gibi bir sevgilim olduğu için şanslıydım. "Teşekkür ederim ama ebeveynlerimi bu meseleye sokmak anlamsız olur. Bu onun ve benim aramda."

Annabeth kaşlarını çattı. Elini çekti. "Ne? Sen kimden bahsediyorsun?"

"Nico'dan işte. Tamam anladım, tipin değilim ama-"

Annabeth ezilmiş ve çürük olduğu için kenara ayırdığı çileklerden birini yanağıma yapıştırdı. Bir çilek olsaydım ben de bunların arasında olurdum. "N'oluyor ya?"

"Salak! İki saattir çok önemli ailevi meselelerinden ve ruhsal çöküntülerinden bahsediyorsun sanıyordum!"

"Hey, ailevi olmayabilir ama ruhsal çöküntülerimin tek sebebi Nico di Angelo denen o herif!"

Annabeth'in omzunun üstüne gözlerim kaydı. Bir enerji beni arkadaki bedene doğru çekiyordu. Yanılıyor olamazdım. Bu memnuniyetsiz ruhu nerede görsem hisseder ve tanırdım.

Nico sırıtarak yanımıza geldi. "İşte şimdi tipim oldun."

Gözlerimi büyüttüm ve ona öylece baktım. İçimden ağlamak ve Afrodit'e şükretmek geçse de bu kutsal anı mahvetmemek için sustum.

Ayrıca Annabeth'in beni elleriyle boğacakmış gibi bir hali vardı. Bunu gerçekten yapabilecek olduğunu bilmek huzurlu bir histi.

"Şu meseleyi konuşsanız diyorum." dedi Annabeth. "Nico sana olan geçmişteki hislerini açıklayarak oldukça cesur ve olgun davrandı."

Yanımıza bağdaş kurup oturan Nico gururla küçük bir tebessüm etti.

"Ancak Percy şaşırtıcı olmayan bir biçimde alıngan davranarak konuyu büyütmeye devam ediyor."

"Alıngan değilim." dedim. Alıngandım.

"Neden meseleyi bu kadar kişiselleştirdiğini Nico ile konuşabilirsin. İçini dökmek sana iyi gelecektir." dedi Annabeth çileklerle uğraşmaya devam ederek. "Tüm kamp olarak huzura ereceğiz."

İlk dediğine başımı salladım. Son dediğine gözlerimi devirdim.

"Doğru." dedi Nico. Topladığım çileklerden bir avuç alıp yemeye başladı. Bu hareketine karşılık kaşlarımı çattım ama görmezden geldi. Bu işte çok iyiydi. "Artık aşma vakti geldi."

"Aşacağım." dedim. Olabildiğince kendimden emin ve ne yaptığımı bilir bir sesle konuşmaya çalışıyordum. Aslında kendimden emin değildim ve ne yaptığımı bilmiyordum.

Devam ettim. "Yaşananları unutmadan önce duygularımın tamamıyla dışarı çıkmasına izin veriyorum. Onları bastırmamaya çalışıyorum. Hislerimi inceliyor ve onları fark ediyorum. Öz farkındalık kazanıyorum. Bilirsiniz terapilerde de bunu önerirler."

Terapiler konusunda oldukça deneyimliydim. Özellikle de okullardaki rehber psikologlar sayesinde. Oldukça bilgili sözler etmeye çalışmıştım. İşin doğrusu, söylediğim sözlerin hepsi zamanında gittiğim terapistlere aitti ve hiçbirini hayatım boyunca uygulamamıştım.

Dilimizi bilen herhangi bir birey bile bu söylediklerimin benim kafamdan çıkmayacağını anlardı. Annabeth ve Nico acayip acayip birbirlerine baktıklarında, onları inandıramayacağımı zaten biliyordum. Benden böyle ciddi bir yanıt beklemiyorlardı. En azından onları savuşturmuştum ve Nico ile dertleşmek zorunda değildim.

"Peki, öyle olsun." dedi Nico ayağa kalkarken. "Ancak kendini çok hırpalamamanı tavsiye ederim. İhtiyacın olduğunda konuşabiliriz."

"Şimdi de deneyimli ve olgun biri oldun öyle mi?" dedim ters ters. Bu kadar haklı ve güzel şeyler söylemesi sinirime dokunuyordu.

"Teknik olarak 89 yaşındayım genç adam." dedi omzunun üstünden son bir kez bakıp arenaya doğru yürümeden önce. Annabeth kıkırdadı.

"Teknik olarak çok sinir bozucusun." diye seslendim. Annabeth şakayla koluma vurdu ve ardından yüzümü çevirip beni öptü. Böyle tutarlı bir insandı işte.

"Teknik olarak, tam bir yosun kafasın." dedi gülerek. Beni sevdiğini biliyordum.

Size Nico ile ilgili bir şey söyleyeyim: sizi her daim şaşırtmayı başarır. Onu ilk tanıdığımda hiperaktif, kafadan kontak oyun bağımlısı bir ufaklıktı. Daha sonra tanıdığım en ruhsuz kişiye dönüşmüştü ve şimdi sarkastik, arada sırada bilmiş ve kendine has cins biriydi. Bazen benden birkaç yaş küçük olduğu aklıma geliyordu, sanki büyümeye zorlanmış bir çocuktu. Bazen de öyle şeyler diyordu ki çok şey görüp geçirdiğine ikna oluyordunuz.



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
10 Adımda Nico'nun Tipi OlunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin