soğuktan titriyordu.
göz yaşları aktıkça daha çok üşüdü yüzü. göğsündeki acı kendini kontrol edemez hale getirmişti jongdae'yi. kulakları uğuldarken kafasını, yaslandığı duvara yasladı.ne dua edebiliyordu ne sövebiliyordu.
bir anda önüne çıkan 2 ayak yanına oturduğu gibi kollarını jongdae'ye sardı. bu ani durumla gözleri açılan jongdae hareketsizliğini bozamamıştı. arkasından adamın sırtını sıvazlayışlarını hissetti. bir anda gelen bu kucaklamayı kabul etmek istese de içindeki huzursuzlukla olmazdı. halbuki daha demin gecenin ayazında yalnız kalışına ağlarken bir anda etrafına dolanan kollar ona sanki yaratıcının gece servisi gibiydi. artık her şeyi duyabildiğine inanıyordu.adamın tutuşundan ötürü sadece bakışlarıyla adamı görmeye çalışırken adam kafasını omzuna yaslayıp gözlerini kapatmıştı. buna izin vermemesi gerektiğini bildiği için burnunu çekip konuşmaya çalıştı. "pardon a-". " ağlaman sokağın başından beri duyuluyordu. bu kadar içli ağlamanın sebebi ne?" aklına gelenlerle tekrar gözleri dolan jongdae kendini sıktı çünkü o 26 yaşında bir adamdı. tanımadığı birinin önünde tekrar ağlamak istemezdi. yabancının sırtındaki eli cevap vermesini geciktirirken neden hala şu adamın kolunu çekmediğini düşündü. çünkü saatlerdir yürümekten ve ağlamaktan yorgundu. sadece adamın kollarını kaldırmayı denedi. o başaramasa da bunu fark eden yabancı çekmişti kollarını. çadır haline getirdiği dizlerine yasladı başını ve dalgalı gözleriyle jongdae'ye baktı. "ısınman lazım " . jongdae kafasını salladı. yabancı ayağa kalktı ve elini uzattıp" meydandaki kafeye gidelim" dedi. jongdae gözlerini dikmiş yabancıya bakarken yabancı da gözlerini dikmiş o'na bakıyordu. gözlerindeki isteği ve şefkati görebilirdiniz. jongdae bön bön bakmaya devam ederken yabancı sabırsızlandı. jondae hala bakarken adamın bu kadar uzun süre iki büklüm durmasına şaştı. yabancı elini hadisene dercesine hareket ettirince jongdae sonunda elini verebilmişti.