PROLOG

138 24 14
                                    

   Size bir masal anlatayım mı? Bir kız çocuğu varmış. Bir gün annesiyle her zaman gittiği parka gitmiş. Kız çocuğu parkta oynamayı çok seviyormuş. Her zaman bindiği sarı salıncağa binmiş. İsmi gibi olan bulutlara ulaşmak için hep hızlı sallanırmış. Tam gökyüzüne ulaştığını zannettiğinde ellerini bulutlara uzatır onları yakalamaya çalışırmış.
Evet! Küçük kız çocuğunun adı Bulut'muş. Yine aynı sarı salıncakta gökyüzündeki bulutlara uzanmak, onları yakalamak üzereyken en korktuğu şey başına gelmiş. Küçük kız çocuğu bulutlara yükselirken yere çakılmış. Canı yanmış... Korkuyla yummuş o güzel kahve gözlerini. Açmaktan korkuyormuş. Dizindeki ve ellerindeki yaralar kendini belli edince yummuş olduğu gözlerini açmış. Annesini aramış; bulamamış. Oysa her düştüğünde annesi yanında olurmuş. Küçük kızın korkudan ve acıdan kalbi ağzına gelecek gibi olmuş. Gözlerinden damlalar boncuk boncuk akmaya başlamış. Yalnız hissetmiş kendini. Babasının sözleri gelmiş aklına "Ne olursa olsun ağlama miniğim. Senin gözlerinden akan incilerin kıymetli. Bana söz ver bakalım; dökmeyeceksin incilerini anlaştık mı?"
  Küçük kız hemen yaralı elleriyle gözyaşlarını silmiş. Unuttuğu sözü tutamadığı için minik kızın minik kalbi burkulmuş. Göz yaşlarını silerken kendi ayakkabısından biraz daha büyük ayakkabılar görünce hemen kafasını kaldırmış. Bakmış karşısındakine. Annesinin her gece uyumadan önce anlattığı masaldan gelmiş bir prens olabileceğini düşünmüş.
"Ağlama kız çocuğu. Gel hadi ellerini yıkayalım."demiş minik kızın büyük prensi.
Belki de annesinden ve babasından sonra ilk kez birine güvenmiş. Prensin onu alıp banka oturtmasına izin vermiş.
Prens elindeki şişenin kapağını açmaya çalışıyormuş. Prensin bu hali küçük kızı güldürmüş.
"Ne gülüyorsun kız çocuğu? Açılacak şimdi."   Prensin kızdığını düşünmüş kız çocuğu.
"Özür dilerim." Demiş prensine.
Prens elindeki şişenin kapağını açmış ve usulca küçük kızın avuç içlerini yıkamış. Ellerini yıkadıktan sonra cebinden çıkardığı mendili ıslatıp minik kızın dizlerindeki kanı silmiş. Küçük kız prensini izlerken kendini annesinin anlattığı masallardaki prenseslerin yerine koymuş. "İşte tamamdır kız çocuğu. Şimdi ağlamana gerek yok, bak yaraların geçti."  Küçük kız gülümsemiş. Prensi ayağa kalkıp mendili küçük kıza vermiş. " Ben şimdi gidiyorum kız çocuğu. Bundan sonra biraz daha dikkat et, düşme." Prensi giderken dayanamamış küçük kız. Banktan kalkmış; koşmuş prensinin ardından, önüne geçmiş.  " Benim adım Bulut prensim. Senin adın ne?" Küçük kızın büyük prensi gülmüş. "Ben de Uraz küçük kız." demiş...

  Sonra ne olmuş biliyor musunuz?
Küçük kız ve onun büyük prensi her gün parkta buluşmuşlar. Prens futbol oynarken küçük kız için goller atıyormuş. Küçük kız da kumdan saraylar yapıyormuş.
Bir gün...  Prens parka gelmemiş. Yarın gelir demiş küçük kız, eve gitmiş. Ertesi gün yine yokmuş prensi. Bir sonraki gün de... Küçük kızın büyük prensi parka gelmemiş hiç...
 
    Size bir masal anlatayım mı dediğimde mutlu son beklemiştiniz değil mi?
Yanılıyorsunuz. Her masal mutlu sonla bitmez. Ne gökten üç elma düşer ne de mutlu son olur.
Bu masal küçük kız ile onun büyük prensinin masalı.
Minik kızla büyük oğlanın masalı.
Bulut' la Uraz'ın masalı.
Ve onların masalı da güzel başladı. Fakat bir son yazılmadı onlara. Onların masalı yarım kaldı.
Yarım kalan masallar tamamlanmalı değil mi?

Bu kitap yarım kalanların tamamlandığı insanlara özel.
Ya da tamamlanacak olanlara...

Lütfen yorum bırakmayı ve oy vermeyi unutmayın her türlü eleştiriye açığım.🤗🤗

Yıldızlara Seni AnlattımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin