Louis kafama bir bur bon şişesi geçirdi. Çok klişe olacak ama sonrası karanlık. Dünya tersine dönmüş gibiydi. Beynimde milyonlarca ses yankılanıyordu. ''Ezik, naber?'' ''Gözlüklerin bakalım suya ne kadar dayanıklı?'' ''Salağın tekisin adamım.'' ''Hadi ama sen ineksin, değişmeme yardım edebilirsin.'' ''Yalnız öleceksin , yazık.'' ''Keşke kardeşim olmasaydın Marcel.'' ''Hadi ama ben futbol oynayabilen bir oğul istiyordum'' İçimi büyük bir nefretin kapladığını hissediyordum. Fena halde terlemeye başlamıştım. Ellerimi soğuk parkeye dayadım. Yavaşça ayağa kalktım. Beyinleri penisleri ve vajinalarıyla yer değiştirmiş insanlar şaşırmıştı. Sonuçta az önce kafama bir bur bon şişesi yemiştim. Kalın olanlarından hem de. Nefret kusayım deme, havalı ol. Ellerimi saçlarımdan geçirip, Louis'in arakasındaki aynadan saçlarımı düzelttim. Kalabalığa döndüm.
-Bilirsiniz, içkiye dayanıklı olmak lazım, bir şişe bur bon bana bir şey yapmaz çocuklar. diyip sırıttım. Louis'in yanına yürüdüm, elimi omzuna attım.
-Sorun değil adamım yaşayacağım.
Tam tüm evde tek konuşanın ben olduğumu düşünmeye başlıyordum, elbiselerini artık göremediğim kızlar söylediklerime kıkırdamaya başladı. Louis şaşkınca bana bakıyordu.
-Biz arkadaşız Lou.
İki çift kolun beni sardığını hissettim. Louis bana sarılıyordu. Yakınlarınızla vedalaşın, dünyanın sonu gelmiş olabilir ! James'in sesi salonda yankılandı.
-Hadi gençlik, partiye devam. Ve her şey eski haline döndü. Bana korkulu gözlerle bakan Liam ve Zayn'e döndüm.
-Hadi dostum, kızları bekletiyorsunuz. Zayn söz dinledi. Liam ilk defa akla zarar bir düşünce öne sürmedi ve Louis kalabalığa karıştı. Ağzı bir karış açık beni izleyen İrlandalıya döndüm. Yanına gittim ve kulağına eğildim. Kafamı gösterdim.
-Beni eve fln götürsen iyi olur, bur bon oldukça ağır geldi.
James bir köşede sarışının tekini kucağına almış eğleniyordu. Hey bu kızı tanıyorum. Sürtük olmuş olabilir ama değişmemi sağlayan son damlayı o damlattı. Bir ara ona teşekkür etmeliyim. James ' e göz kırpıp Niall'ın desteğiyle arabaya ilerledim. Vanilya gibi kokuyordu ve insanı baştan çıkarıyordu.
-Başına bunların gelmesine sebep olduğum için üzgünüm Harry. Başını belaya sokmak istememiştim. Üstelik burada yenisin.
-İnan bana Niall şu an tek üzüntüm saçlarımın bur bon olması. Artık sexy görünmediklerine eminim.
-Her halinle sexy olduğunu gerçekten bilmiyor musun? Yoksasana bu saçma soruyu sormam için mi söyledin?
Kızarmak mı? Evet eski bir alışkanlığımdır.
-Vay canına, utandığına şahit oluyorum.
-Tadını çıkar, çünkü bir daha göreceğini sanmıyorum.
Kapımı açtı ve kemerimi bağladı. Kapımı kapatıp sürücü kısmına koştu. Ciddi ciddi elleri titriyordu.
-Niall bana bak.
-Hm?
-Bu ellerle araba sürmeye kalkışırsan çok genç yaşta hayata veda etmek zorunda kalacağız. Anladın mı?
-Bir fikrin var mı zeka küpü?
Radyoya uzandım. Bu şeyin ne zamandan beri iki açma tuşu var? Şimdi 1, bekle yine 2 oldu, mutlu musunuz artık 3. Radyoda çok uzun süredir favori şarkım olan Zara Larsson - Uncover çalıyordu. (buradan sonrasında sizde onu açın.) Nobody seems, nobody knows, we are a secret, can't be expode. Şarkıya eşlik etmeye başladım. Niall araba kullanmaya başladı ve 2 işi aynı anda yapabileceğini kanıtlarcasına oda şarkıya eşlik etmeye başladı. Şimdi arabadaki 2 sarhoştuk. Böyle bir şarkıda kahkaha atıyorduk. Harika, şimdide akıl sağlığımı kaybediyorum. Kırmızı parlak bir ışık. Acil yazısını kırmızı renkli neon tabelaya asma amaçları neydi acaba? Mağazaların müşteri çekme oyunlarına benziyordu. ''Hadi bakalım acile, acile, şimdi tüm ameliyatlar %50 indirimle, bu fırsat kaçmaz, gelin içinizi açalım.'' Düşüncesi bile komikti. Ben saçma salak düşüncelerime gülerken Nialler bana endişeli gözlerle bakıyordu. Gülmeyi kesmezsem indirimin ilk müşterisi olabilirdi. Birden ayaklarım yerden kesildi.
-Wuhuuu uçuyorum ! Diş perisi sen misin?
-Harry ne diş perisi ne de İngiltere kraliçesi gerçek!
-Niall, kıçım gibi bir tarih bilgisi dağarcığın var. Bu arada be nasıl uçuyorum ?
-Kucağımdasın.
Hastaneye girdik. Niall beni nasıl taşıyordu acaba? Led lambalardan çıkan keskin ışıklar gözlerimi alıyordu. Bir kaç hemşirenin yanımıza koştuğunu gördüm. Elimi kafama götürdüm. Sıcak ve kırmızı renkli kanım ellerimi süslüyordu.
-A-aman Tanrım!
Telaşe arasında bir odaya götürüldüğümü hatırlıyorum. Ve evet yumuşaklıktan uzak bir yataktayım. Şimdi ellerimi ıslatan Niall2ın gözyaşlarıydı. Mavinin etrafını kırmızıya boyamayı deneyin. Bu size Nialler'ın ağlarken nasıl göründüğünü gösterir.
-Shhh, Elimi Ni'ye uzattım. Ve hiç beklemediğim bir şey oldu. Piç kurusunun teki anestezi amacıyla koluma bir iğne sapladı. Gözlerim kapanırken beklemediğim bir şey daha oldu. Tek gördüğüm ve hissettiğim ıslak ve yumuşak bir öpücüktü. Rahatladığımı hissettim. Siktir edin Fransız öpücüğünü, en iyisi İrlandalı öpücüğü.
Bu bölümü 5 defa yazıp yazıp sildim. Birinde Harry kafasına aldığı darbe sonucu öldü, buna dayanamayan Niall intihar etti. Birinde beni eve götür diyen Harry'e karşılık Niall dediğini gerçekleştirdi ve evde takıldılar. Birinde de Niall Louis'in bu hareketinden sonra silahını çıkarıp Louis'i vurdu. Berbat olmuşsa açıkça söyleyin, garip bir ruh haliyle yazdım da. Sizi seviyorum <333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARCEL...
FanfictionMarcel ama o bunu duymasın bu aralar daha çok Harry ismini kullanıyor.Bir ezik,aptal ve inek.Bir değişim. Öyle bir değişim ki...Ani bir karar ve -canı cehenneme- işte o sonuçlar. Cehenneme giden en kısa yol onun içinden geçiyor. Söndürmeye yetecek k...