Günlüğü kapatıp derin nefes aldı ve kilitleyip masasına koydu. Mumu söndürmeden önce son kez dışarıya baktı ve dua etti:
"Tanrım, lütfen kurtarıcı bir melek gönder. Bana merhamet et. Amen."
Mumu üfleyerek söndürdü ve karanlığa bakıp iç geçirdikten sonra yastığa kafasını koydu. Rüzgarın uğultusu odasında geziniyordu. Derin nefes aldı ve uykuya daldı.
Odanın uzak bir köşesinde mum yanmaya başladı. Ardından yüz belirdi. Yuzaru, Cheshire Kedisi gibi geniş sırıtmasıyla uykuya dalan Charoite'a baktı. Ardından sessizlik içinde mumu masaya koydu. Elini sallayarak kilidi açtı ve sandalyeye oturup tüyü mürekkebe bandırdı. Rastgele bir sayfa açtı ve yazmaya başladı:
Sevgili Günlük,
Şanslı birisine denk geldiğimi düşünüyorum. Çünkü gece yarısına daha iki saat var. Bugün içindekileri sana rahatça yazabiliyorum. Neyse.
Bugün canı çok fazla yandı. Uzaktan izliyordum. Aslında uzaktan değil. Çok yakınlarındaydım. Ama onlar işine o kadar çok odaklanmıştı ki, beni fark edemediler bile. İşleri bittiğinde kız yerde yatıyordu ve can çekişiyordu. Hoşuma gitmişti açıkcası. Kıvranması, güçsüzlüğü, direnmeye çalışması tam bir rezaletti. Fakat yerde o kadar uzun süre durdu ki, bayıldığını sonradan anladım. Yerde durması sinirimi bozdu.
Onu kaldırdım ve bir diğer yeteneğim ile üstündeki çamuru temizledim, yaralarını iyileştirdim. Ezikler, çürükler, morluklar... sonrasında uyandığında beynini boşalttım. Bu sayede bu anımızı hatırlamayacak, beni bilmeyecekti.
Bir zombi gibi evine yürüdü.
Daha demin ettiği dua çok hoşuma kaçtı. Kurtarıcı bir melek istiyor... kendini ezdiriyor. Ona acıyorum.
Kardeşime bu olayı anlattığımda bana, sadece geçmişimden kaçtığımı söyledi. Ne yani? Kızla ortak bir ezilme durumumuz var diye ona yakın mı davranmalıyım?! Tahtımı kapmasına izin vermem! Bunu da kardeşime söylediğimde tahtı paylaşabileceğimi söyledi. Neden bunu yapayım ki?
Bir takırtı duyunca tüyü yavaşça kaldırdı ve takırtıları dinlemeye başlarken bir kız sesi sessizliği bozdu.
"Kimsin?" Charoite yataktan çıkmış, arkasında temkinlice -aslında korktuğu her halinden belli- duruyordu. Yuzaru şimdi yok olabilirdi. Fakat uğraşmak istedi. Geçmişini ezmek.
Süzülerek sandalyeden kalktı ve karşısına geçerek ona yukarıdan baktı. Boy olarak Charoite ondan iki kafa kadar kısaydı.
"Kim olduğum seni neden ilgilendiriyor?"
Charoite göz devirdi. Canım acıyacak ama güçlü durmalıyım.
"Çünkü şu an benim odamdasın."
Yuzaru güldü ve yan tarafa dönüp geri ona döndü: "Bak küçük kız, kelimelerine dikkat et."
"Küçük kız diyorsun ama 17 yaşındayım ki sende benimle yaşıt görünüyorsun."
Yuzaru iki farklı göz rengi ile ona baktı. Gözlem yeteneği harika bu kızın.
"Ama ne yazık ki 17 yaşında değilim." Bu konuşma sinirimi bozmaya başladı. Yuzaru bir şeyler mırıldanırken Charoite yere düştü. Charoite'un duyduğu son cümleydi.
Karanlıkla süzülerek sandalyeye geri oturdu ve yazmaya devam etti:
Tamam, biraz akıllı olabilir. Ama bu onunla aynı ortamı paylaşacağım anlamına gelmiyor. Tahtı paylaşanlara kral ve kraliçe denir. Kraliçenin kralı olmak için de evlenmek gerekir ve Iyy. Hayır o berbat bir yeteneksizin teki.
Aslında... bende bir zamanlar öyle değil miydim? İntikam almak mı körleştirdi beni? Bende koruyucu bir melek istedim Tanrı'dan. Ondan bir farkım yok.
Bana ne.
Böyle mutluyum. Aşağılamak o kadar güzel nir duygu ki, bu hikayede kötüler kazanacak. İyiler kaybedecek.
Sevgili günlük,
Hayallerin en karanlık doruğundayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek Avcısı: Sevgili Günlük
Fantasía"Hayallerin en karanlık doruklarındayım." -Charoite Samthwell